28 Mart 2013 Perşembe

LEYLOŞ KAPIYI İKİ KERE ÇAL !!! :)


 Geçtiğimiz haftasonu hem karantina altındaki :)  Leyloşun okula tekrar  başlaması serefine,hem de birkaç haftaya moses basketine sığmaması muhtemel Teo ya alternatif alan oluşturmak adına Leyloşa bir toddler bed armağan edilerek yüzü güldürüldü..Odasındaki değişiklik hanımı mutlu etse de baba gibi rutinlerine altın ipliklerle bağlı,adeta rutinleriyle aşk yaşayan kızımız kararsız..Hatta karyolasında uyandığı gecelerde yaptığı gibi ''dediiiiiiii !!!'' diye bağırışlarını sürdürüyordu bu sabaha dek..Bu sabah saat 6 sularında küçük bir gölge Teo için açık bıraktığımız minik kırmızı ışıkta söylenerek odamıza  girdi :))Yatağından kalkıp da anne babasının odasına gelen,büyümüş abla olmuş kızımız pek hoşumuza gitti gitmesine de,onu duymak için her daim açık bırakılan kapıyı tık tıklamayı öğretmek şimdi sırada bekleyen..


 Yeni olaylarla,bozulan rutinlerle ama kazanılan ya da kazanılması beklenen yeni davranışlarla herşey kendiiliğinden yavaş yavaş gelişiyor..Başka çocukların yanına gelir gelmez pek de miniş kalan,biberonu bitki çayı içme sevdasına hala terkedemeyen popsu da bezli  cimcimem aslında abla olma yolunda da kendine göre  oldukça büyük adımlar atıyor..

Ben bu satırları yazarken geçtiğimiz Pazar günü çoktaaaaan odayı değiştirmiş,hem yeni yatağa,hem eski karyolaya hem de çadıra yer bulma girişimlerimde pekçok şeyi yerinden oynatmışken dün bir arkadaşımdan aldığım mail beni çok mutlu etti..Leyloşun odasının eski stilinde, aslında dik konumda kullanılması tasarlanmış bir IKEA mobilyayı yatırmış ve içine sepetler yerleştirmiştim..Çok hoşuna gitmiş, kullanışlı da gelmiş o da annesinden kalan bir başka mobilya ile bu çeşit bir oyun  oynamış..Bana da fotoğrafını göndermiş nasıl?  cici olmuş mu? diye..Nasıl mutlu oldum!


Evet ben de biliyorum bu çok basit ve küçücük bir fikir.. Ama bir gün.bambaşka bir  fikir bir başka etkileniş, esin kaynağı da olabir bir başkasına...Aslında evle çok oynayan, herşeyi değiştirip olmayacak işlere girişen ben, bir de ''delikızın tadilatları '' diye bir bölüm daha mı yazsam diye aklımdan geçirmedim de değil... O fotoğrafı paylaşıyorum,arkadaşım kızarsa da usulca silerim o zaman :)) bakın bakalım,sizce de hoş olmamış mı?














odanın eski hali..

                                                     arkadaşımın yatay rafı :)






27 Mart 2013 Çarşamba

SOMONLU MAKARNA

27 Mart 2013





Herkese günaydın..Bu sabah, çok şükür düne göre çok daha iyi hissediyorum da sazı elime alabildim..Günlerden beri üzerinize afiyet bir bezginlik, bir günü sonlandıramayacak olmaya karşı duyulan kaygı,bir basiret bağlanması ki sormayın gitsin..


Sabah 06:30 kalkış,gerek Leyloşun odasında gerek salonda türlü tıynette oyunlar,Teo nun saaat 08:30 a doğru şaşmaz mızmızlanma startı ve çıkana kadar türlü ton ve desibelde ağlaması ( ne hikmetse tam evden çıktığımızda uyuyakalıp okul kapılarında ablayla uğraşırken ''Aman ne uslu bi çocuk bu böyleeee'' övgülerini uyuyor olsa da toplaması...) ben giyiyinirken daha önce giydirdiğim Leyla nın bir taraftan fazla geldiği için giydirdiklerimi teker teker çıkarmaya başlaması,yalvar yakar kandırmayı başarsam da okul kapısına kadar yolda beni sürüm sürüm süründürmesi,okula geldikten sonra da hiç birşey olmamış gibi paşa paşa okula gitmesi şu  son hafta hiç abartısız her gün yaşanan şey..Eve geldikten sonra da  genelde aynı şeyler..Şu hava muhalefeti yıktı bizi,kayda değer birşey yapamamanın üzüntüsü içindeyim..
E akşam olunca da şamrellerden kurtulmak için karı koca salata yemeye başladık.Menü  belli

S A L A T A !!!

:(((((

Aslında seviyorum da bakmayın,kırmızı bibere, çıtır çıtır göbek marula hele ki çengelköy salatalığına taparım..En büyük sıkıntım mutfağıma karşı tavır almış olmam...

 İşin içine mecburiyetler girdiğinde herşeyde olduğu gibi burada da işler değişiyor.. Artık beni heyecanlandırmıyor :(Ona karşı birşey hissetmiyorum..Sadece mecburiyetlerim var..Ne yapacağım belli..Eskiden öylemiydi?
Mutfağa girdiğimde başka biyerlere giderdim adeta..Bir taraftan pişirip bir taraftan hayallere dalanlardan değil, pişirirken pişenlerdenim ben..yaparken sadece yemeğin lezzetine odaklanırım..



Şimdi gir mutfağa,doğra olan biteni karıştır gitsin, birkaç light sos keşfettik de en azından otumuzu şenlendiriyoruz bari.. :)

Neyse, dün gece J nin nicedir istediği somonlu pastasını yapayım da sevinsin gariban dedim,zira  hergün,''bu hafta yap n oolur, bi güncük salata yemeyiverelim'' kabilinden sözler döşeyip çıkıyordu evden..

Somon ağır bir tat..Ben her zaman bundan şikayet ederim maalesef..Ama  şimdi araştırdım baktım ki bir de ne göreyim  A,B12,D Vitaminleri  ve Omega 3 yağ asitleri bakımından ve DHA içeriğinden ötürü çok kıymetliymiş meğer şu bizim Leyloşun deyişiyle ''pembe balık''
Kalp ve damar hastalıklarının önlenmesinde ve cildin genç kalmasında çok önemli olan  Omega 3 yağ asitlerinin  yanında DHA da beyin  ve sinir sistemimiz için çok önemliymiş ve hafıza güçlendirici  etkisi varmış öğrendiğime göre..

Eğer ''Amaaaaaaaannnnnn boşşşşver kalorileri dediğiniz ve farklı tatlara açık olduğunuz bir gününüzdeyseniz, yukarıdaki vitaminler de cepte .... buyrun deneyin derim ben..

Gelsin tarif:

Büyükçe bir üçgen fileto somon
1 baş soğan
2 diş sarımsak
1 çorba kaşığı yağ
yarım limon kabuğu rendesi,ekşi tat severseniz biraz da suyu
bir tutam ince kıyılmış  maydonoz
yarım paket  yeni haşlanmış makarna  :)) (penne gibi iri şekiller daha uygun bize göre)

azıcık yağda  sogan ve sarımsağı soteleyip küp doğranmış somonları ilave ederiz,karamelize olmaya başladıklarında altını kapatıp limon kabuğu rendesini isteğe göre suyunu ve maydonozu ilave ederek karışımı elde ederiz sıcak sıcak makarnaya ekleyerek servis yaparız..

Siz somon yaptığınız zaman ne ile takdim edersiniz? Mönünüzü nasıl hafif tutarsınız ?Sizlerden de tarifler bekliyorum ....


afiyetle....









24 Mart 2013 Pazar

İNGİLİŞ HOM

Balayından döndükten sonra o yaz zamanımız kalmadığından, ve yaz dışında oralara gitmek pek de akıl karı olmadığından, J nin ailesini evlendikten sonraki yaz ziyarete gidebilmiştik..İngiltere ye ilk ziyaretimden nedense hep ilk hatırladığım, neşeli ve pırıl pırıl bir Temmuz sonu sabahı,tiril tiril  bluzlarımla,  en güzel sandaletlerimle ve parmakarası terliklerimle, efil efil askılı  elbiselerimle dolu iki bavul ve içine canımm kocamın kıyafetlerini tıkıştırdığım el bagajı tadında  bir çanta ile güle oynaya Atatürk Hava Limanından ayrılışımız ve ağlamaklı bir yüz ifadesiyle griiiii,bulutluuuuu,kasvetliii  Heathrow  Hava Limanına İnişimiz olur..Ondan sonra da orada geçirdiğim 23 günün yüzüme gülen 3-5 gününde getirdiğim kıyafetlerimden pek azını giyebildiğim ve kayınvalidemin evinde geçirdiğim ilk tatilimi görümcemin kıyafetleriyle,burun çeke çeke geçirdiğim ..

 Ama hakkını yemeyelim şimdi, şu biritiş :) oğlanın memleketi beni bir taraftan da uçaktan inip, arabaya biner binmez etkisi altına almayı başarmıştı tüm hava muhalefetine rağmen, hala da oraya gidiyor olmaktan (havaya rağmen ) büyük mutluluk duyarım..Hadi hepbirlikte  hafızaları yoklayarak The  Holiday filmini hatırlayalım,şu Iris in şirinler şirini masalsı evinin gerçek olup olmadığı ile ilgili fikirler yürütelim..Ben filmi J ile nişanlıyken izlemiştim..Ve hiç unutmam şu sol taraftaki evi görünce'' filmi nasıl da masalsı, hoş bir evde çekmeyi başarmışlar öyle ''deyip verilen emeği içimden :) tebrik etmiş,böyle evlerle dolu bir köyde oturan ana babaya sahip bir nişanlım olduğunu ise takdir edersiniz ki hiiiiç aklımın ucundan geçirmemiştim..Evet. Meğer Londra nın Güneyinde bir eyalet olan Surrey de  yeralan bu şirin ev ( filmde Irisin evi ) türünün son örneği değil, kaynanamgillerin sokağını oluşturan % 80 çoğunlukta olan evlerden biriymiş yalnızca..:)) yaşasınnn böylelikle ilk dışarı çıkışımda çektiğim abartısız 150 fotoğrafla, sevinçle dönmüştüm eve :)

Benim için dekorasyon,içinde olduğum evin ruh hali o kadar ama o kadar önemli ki,neredeyse tek önemli şey halini alıyor gerçek English Home farklılığını keşfetmek oraya her gittiğimde..Mesela Laura Ashley e orada girmek bir başka keyif veriyor bana ,yurdum ile hiçbir farkı olmayan mağaza reyonlarını  ağzımı yaya yaya, bayıla bayıla dolaşıyorum her seferinde benim gibi dekorasyona meraklı kayınvalideciğimin koluna giriveresim gelerekten :))
Gerçekten de bu evleri yerinde görmek,bir Londra seyahati sırasında şu yine sol taraftaki ev gibi ( ki Iris in evi hihihih) kalmak öyle güzel bir ayrıcalık halini alıyor ki,ondan sonra yapacağım her tatil için orada yaşayan birilerine bir güncük bile olsa uğrayıp uğrayamayacağımızı sormak ve gittiğim yerlerde yerel bir kaç ev deneyimi yapabilme şansı yakalamak  o ülkenin tadına varmakla eşdeğer halini alıyor..Belki de bu yüzden yabancılar tatillerde karşılıklı evlerini birbirlerine veriyor (film de böyle başlıyor ya!) home swap olaraktan..Ben bunun Türk versiyonunu düşünmüştüm hemen o an..İmzalanan kağıttaki maddeler kim bilir ne komik olurdu  bizde ... :)

Aman ayakkabıyla ne olursa olsun eve girilmesin,
Evde domuz pişirilmesin  ve yenmesin  neme lazım :)
Evde kalacakların evlilik cüzdanlarının fotokopisiyle nüfus suretleri de belgelere eklensin,
Eve harici arkadaş getirilmesin vs.

:)  o değil de, filmi izlediğim zamanlar şu home swap işine çok heveslenen ben bile
 ''Aaaa bizim yatağımızda mı yatıcaklar? A, kalsın o zamaaann'' dediğimi hatırlıyorum..Herşeyi sindirmişim de bir onu  becerememişim demek ki :)

sağlıcakla..

22 Mart 2013 Cuma

GEZİ -yoz

Nicedir ''Biyere gitmiyo musunuz yahu ?, Gezi yazısı yok mu acaba ? '' türünden soruları çokça almaktayım..Efendim, bahar aylarının gönül yaylarını gevşeten günlerindeyiz olmasına da şu yağmurlardan yüzümüzü göğe  dönemedik ki.. E hal böyle olunca da çık çıkabilirsen..
Biz de hasret kaldık şöyle çoluk çocuğu toplayıp bir deniz kenarı yapalım, yayılalım,kovalarla küreklerle kumdan kaleler yapıp devirelim, sonra uzuun  çubuklarla çocukların adlarını yazıp ,fotoğrafını çekip facebooka falan koyalım :)

Aklımdan  geçen şu ki,daha önce gezdiğimiz yerleri tam tatil sezonu açılmadan çiziktirmek,hem biraz o günleri yadetmek hem de oyalanmak..
Dilerseniz önce geçtiğimiz  Ağustos ayında yapmış olduğumuz Londra seyahatinin izlenimlerini yazmaya çalışayım,sonra içimizden geldiği gibi devam ederiz :)

Evlenmeden önce çok ülke dolaşma şansım olmamıştı.Kendimi hep bir ''dünya insanı'' olarak tanımladıysam da,arkadaş çevremde 72 milletten olmasa da hatırı sayılır bir ecnebi çoğunluk olduysa da, olmayınca olmamış, bir türlü çıkamamıştım yurdumun dışına..

Aslında ilk yurtdışı deneyimim,  balayımızda Dubai üzerinden  Shri Lanka aktarmalı Singapur macerasıyla  başlayan,oradan da  Bangkok,Chang Mai,Koh Samui adasıyla Allah ne verdiyse kallavi bir Thailand deneyimiyle perçinlenen uzakdoğu seyahatidir ki, ne hikmetse o geziyi her hatırladığımda,uçağa ilk oturduğum an kafamın etrafını saran ama  esamesi bile ortada olmayan kusmuk kokusu bulutunu anlatana kadar yüreğimi çatlatan,başardığımdaysa  da çözüm olarak balayı çifti olan bize  sunduğu 8-10 saatlik yolculuğu ayrı koltuklarda yapma önerisini kabul etmeyişimizle üzülüp , teselli olarak --öğleden önce 11 sularında-- birer minik şişe şampanya ve yağlıııı, kokuluuuu bir koca  tabak yerel fındık fıstık getirerek  o vakte kadar tuttuğum böğürtümü serbest bırakmama neden olan güzeller güzeli uzak doğulu hostes gelir ki hatırladıkça talihsizliğime hiç şaşırmam :)  o da ayrı bir yazı konusu olur..




19 Mart 2013 Salı

SALLANAMAYAN KOLTUK...

Seneler önce...Hesaplayınca şaşırdım neredeyse 10 sene önce, nerden estiyse aklıma esmiş,o zamanlar annemlerin karşı dairesinde güzel bir ev donatmış mutlu mesut yaşarken yalvarıp yakarmış,tembel ve yapışkan bir Ağustos sabahı,Avcılar sahilinden sallanan bir bambu koltuk almak için Eyüp sırtlarındaki evimizden çıkmaya ikna etmiştim kızkardeşimi...

Öyle çay bahçelerindekilerden değil,kallavi birşey olsun istemiştim.Avcılar sahil boyundaki bambucuların neredeyse hepsini gezmiş, ayaklarımıza karasuları indirmiş,susuzluktan baygınlık kıvamına gelmiştik ki,şu zat-ı muhteremi görüp ''İŞTE BU !!! '' demiştim.

El yapımı bambu ağacı ( o çay bahçelerindeki sarımtırak renkli olanlardan çok farklı) baş parmağımla işaret parmağımı birleştirdiğimde oluşan dairenin çapı kadar kalınlıkta gerçek bambu ağacından sütlü kahve pürüzsüz gövdesi, fildişi rengi fitilli kadife minderiyle o kocaman show roomda görür görmez vurulmuş,(bekarlık günlerinin en güzel yanı ) nereye harcayacağımı bilemediğim maaşımın hatırı sayılır bir bölümünü orada bırakıp,güzelce  kazıklandığımın da hiç farkında olmayarak koltuğu kaptığım gibi eve getirmiştim..

Gelince koyduğum  köşeden pek bir memnundum da,ne kocaman bir şeydi bu böyle? Küçük, şirin, uçuk lila-beyaz tonlarındaki romantik odamda bir dinlenme tesisi edasıyla bekliyordu kendine koşmamı...

İlk birkaç yıl,sadece üzerinde oturabileceğim  kadar  yer ayırabildiğimden sallanamadığım,sallanamadığım için  de oturamadığım bu koca eşyamı, daha sonraki yıllarda maalesef ayırdığım köşemde unutmuş,evlendikten sonra da salonumun orta yerinde dev bir tekerlekli sandalyeye benzettiğimden yine oralı olmamış,ancak yazları çıkardığım terasta, balkonda, bahçede birkaç kez kitap okuma bahanesiyle üzerine tünemeye çalışmıştım.

Geçenlerde annem bizdeyken, J yi sallanan koltuğuma oturmuş  görünce şöyle bir- iki saniye  gülümseyerek bakıp,
''Ne uzun yıllardır seninle bu koltuk..Hiç  düşündün mü o kadar zaman sende,  hem hiç kullanmıyorsun hem de senelerdir neyı kime vereceğini şaşırmış vaziyette dağıtırken eşyalarını, buna hiç elin değmedi...''
deyince 10 senede taş çatlasın beş-altı kez oturduğum koltuğum beni de gülümsetti..

Bugün Leyla okuldan gelince, harcadıkça bir taraftan da nasıl oluyorsa çoğalttığı enerjisini aktaracak bir yer ararken,sessizce oturup Teo yu uyutmaya çalıştığım esnada , o kolutukta yakaladı beni..
Tam, farketmedi gelmez belki de diye düşünürkennn,
''Mami ben de gelioooommmm'' diyerek bacaklarımdan tırmanmaya başlayınca, ben de Teo ya usturuplu bir şekil verip ( en üstte yatay pozisyonda ) Leyla yı alıp dizlerimin üstüne yüzü bana dönük şekilde oturttum..Ayaklarını da yanlardan aşağıya sallandırınca, o an okulunun bahçesindeki 6 kişilik ve zaman zaman benim de üzerine oturup oyun oynadığım  dev tahtrevalli ve üzerindeyken oynadığımız ''köpekbalığı geliyor,kaçıııııııınnnn'' oyunu aklına geldi,
''mami bayık vaaaaaaa,, mami bayık vaaaaaa!!! '' diye bağırmaya başlamasıyla biz de  sallanmaya başladık..

Salonun orta yerindeki devinimi farkeden ve eğlencenin kokusunu her zaman alan kedi kızım Saadet poposunu güneşlemekten bir anda cayıp üç adımda yanımızdaydı işte...

dört kişilik eğlence başlamış,uyku ertelenmişti bile..

Anlamıştım sonunda...o koltuk bu günler içindi  :))))






16 Mart 2013 Cumartesi

BUYRUN PAYLAŞALIM


13 Mart 2013


  Ben bu gün çok özel  bir yerdeydim...Daha önce de -daha çok yeni öğrendiğimden -her yerde yapasımın geldiği şeyi iki gün önce de kendimi tutamayıp yapmıştım işte...

Gerçekleşeceğinden adım gibi emin olduğum bi dilek tutmuştum

:)))




Nicedir her bulduğum fırsatta ; çocuklardan  birini uyuturken,öbürüyle yemek yerken gözüm kulağımdınız..yıllarımı alan, ben bana -öğrendiğim kadarıyla yapabildiğim- içime dönük sohbetlerimin,şimdilerde televizyonumu her açtığımda, bi kapı ağzı lakırdısı gibi, kısa ama ne anlamlı olanları içimden ama sizlerle gerçekleştirdiğim  konuklarımdınız siz, Aret Vartanyan ve Belit Özükan...


Siz ''Buyrun Paylaşalım'' dediniz, ben hep paylaştım içimden..

33 yıldır neredeyim ne isterim,ben kimim,mutlu muyum,huzurlu muyum,pişmanlıklarım, heveslerim,tutkularım,zayıf yönlerim,kırılma noktalarım,hırslarım,şükürlerim,''iyi ki''dediklerim,"keşke" dediklerim,öfkelerim,kırgınlıklarım,hayatımdan çıkarıp da özlemekte olduklarım,çıkarmayıp da bezdiklerim,bu güne kadar bildiklerim,''daha oraya gelmedik''dediklerim,iyi dileklerim,hazmedemediklerim,beklediklerim,gönderdiklerim,dönmeyenlerim,sevdiklerim,sevmediklerim,başarılarım,beceriksizliklerim,
kahkahalarım,gözyaşlarım,ümitlerim,vazgeçtiklerim,hakkımdı dediklerim,haksızlık ettiklerim...

ben herşeyim...ben hiçbir şeyim...

yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey vardı , yazar misali...

doğduğum günden bu güne kadar karşıma çıkanlara teşekkür etmem gerekiyordu..beni ben yapan oldukları için...
geçmişimde kıranlara,örseleyenlere teslim olmayıp,başarısızsızlıklarımı onlar üzerinden kabul edilebilir kılmamalıydım..
suçlamamalıydım kimseyi " sizin yüzünüzden böyle oldum " diye...


 Zira,ben ne istiyorsam o oluyordu!!!yasadıklarım zihnimde olanların bir yansımasıydı...

...

Biri ikibuçuk aylık,biri iki yaşında iki çocuk,araba kullanamayan bir anne,gündüz vakti çalıştığı için evde olmayan bir baba...

ama nasıl gönülden bir istek...  :)

telefonun öbür ucundan " Çarşamba geldiniz,geldiniz ... sonra asla yer bulamazsınız" diyen editör...kocasını arayıp yalvaran kadın...bu gün itibarıyla Buyrun Paylaşalım programında, Yüz yüze bölümüne konuk olma hakkı...

Hiç şaşırmadım Aret le tanışma fikri gerçekleştiğinde..Ama çokkkk heyecanlandım...Kalp çarpıntısı ne güzel bişeymiş...Keşke Belit i de görebilseydim...

Öngörülerine çok saygı duyduğum birine, ne var ne yok ortaya saçmaya gitmek inanılmaz keyif
liydi...Baktığı gözlerin arkasını da görebilen özel insanlardan birisin....gözgöze gelebilmenin ayrı bir değeri var bu yüzden...

Saglıkla...


p.s.ne zaman yayınlanacağını  bile bilmiyorum... hem ne önemi var ki?

:)

DELİKIZ ÇENGELKÖY DE

Baktiniz ki tasi taragi; coluk cocugu toplamayi basarip ( ki bunu biz bile kendimizden beklemedigimiz bir ceviklikle yapiveriyoruz,yeterki ortam elversisli olsun ) evden disari ciktik...Ben ve caliskan ailem kayda deger seyleri sizlere anlatmak icin sabirsizlaniyor olacagiz...

:))))


8 Mart 2013

DELİKIZ  ÇENGELKÖY DE..

Yazıya başlamadan hemen önce,bu başlık altında toplayacağım yazıların çok dışında bir yazıya başlayacağımı
 bilmekteyim,zira  yazıya  (4 yıldır ) ''Çengelköy lüyüm'' demekten şimdi ''fırsat bulduğumuzda gittiğimiz yer '' demeye geçiş yaptığım, iyi mi yaptım-kötü mü yaptım hala düşündüğüm bir noktadan başlıyorum..

Tazecik :) bir gelin olarak Çengelköy e geldim,En güzel günlerimizi  burada geçirdik,Boş da durmadık,geldiğim evi de sayarsam 3 ev değiştirip 2 de çocuk yaptık :)

Aslında bunu ilk kez Londra ya gittiğimde anlamıştım:Londra ya ya da bir yere turist olarak gitmekle oralı olmak ya da en azından oralı birinin evinde kalmak arasında nasıl da yadsınmaz bir fark vardı..
O içinde küçücük dönen merdivenleri,camekanlı kış bahçeleri olan,içi tarçın ve elma kokan,bol çiçekli,güzel bahçeli ,derli tpolu ''UP'' filmindeki eve benzeyen, Englısh evlerınden birinde sereal ve toast yiyerek güne başlamak,akşamüzeri 5 gibi çiçekli tabaklarda sunulan nefıs kurabıyeler eşliğinde zarıf fincanlarda çay içmek,
Londra sokaklarında taban sürüyüp akşam şiş ayaklarla kös kös otel odasına dönmekten çooook faklıydı..(Jnin 80 yaşındaki teyzesi Joan, thanks a lot by the way!!! I love you so much...)

Hal böyle olunca, bir Çengelköy lü olarak anlatacağım orayı,siz okuyup da giderseniz tüm güzelliklerinin yanında bitmek tükenmek bilmez trafiğiyle,kötü altyapısıyla,özellikle hafta sonu her yerde sıra bekleme zorunluluğu da sizi beklemekte bir yandan.Ama o kadarı kadı kızında da olur canım :))

Çengelköy de bir sabaha uyanmak martı sesleri eşliğinde olur..Hatta onlar uyandırır sizi, gülünesi tezcanlılıklarıyla...Eşofmanlarınızla çıkıp fırına gittiğinizde ayaküzeri lafa dalarsınız fırıncıyla..onunla da kalmaz yan taraftan manav da dalar sohbete, hatta  tam ustune rastgelen üstkomşu da nasibini alır bu tatlı sohbetten..Bizim gibi şanslı iseniz,eviniz iskeleye yakınsa gitmetke olan aceleci vapurun son düdüğü de olabilir tatlı uykunuzu bölen :)

Çengelköy lü olmak demek''Perihan Abla '' dizisinin bir bölümünde konuk oyuncu gibi hissetmek demektir kendini durduk yerde  balıkçı Raşit ten hamsi alırken...Bir sabah sürpriz telefonla müjdelenen sevinçli haberin teferruatlarını öğrenmeye çaya gitmektir terlik pijama, arnavut kaldırımlarında aceleden tökezleye tökezleye yan sokakta oturan  candan dostun evine...( ki nasıl özledim :)  )
Çengelköy lü olmak demek,bankada bile veznedeki şeker  hanımefendilerle çocuklardan konuşmaktır imzalarken dekontu... :)

Oooooooooo çok fena duygu sardı heryanı, ben burdan u  dönüşü yapar gelirim ne yenir- ne içilir, nereye gidilir e.....


Pazar günü olmasa çok daha iyi ama bir sabah vakti uğradıysanız buralara,önce Gratis in yanındaki gazete bayii Hafize Hanımdan günlük gazete dergilerinizi edinin derim ben..sonra ver elini Çınaraltı..Pazar günüyse ve çok kalabalıksa biz Erbap a giderdik daha konforlu, daha rahattı sanki çoluk çocuk için..Ne yerseniz yiyin de kahvaltınıza o tarihi fırından alınan mis kokulu çıtır simitler eşlik etsin derim simit severlere..Kahvaltıdan sonra da şöyle bir Çengelköy turuna çıkın hatta iskeleden motora binip bi karşıya Bebeğe uğrayın iyot kokusu alın gelin ..Benim gibi fotoğraf çekmeyi sevenlerdenseniz iskelenin karşısından dalınverin sokaklara..Ne varsa ayrıntılarda var..eski evleri,arnavut kaldırımlı daracık sokakları keşfedin.Hatta ayazmaya uğrayıp şaşırın benim gibi :)

Acıkınca tekrar sahile inin,mevsimiyse doldurun poşete çengelköy hıyarını,eriği, kirazı yıkatın hatta manava :) yiyin oracıkta..yok değilse mevsimi,börekçi  Ulviye teyzeye uğrayıp dolmalarından indirin mideye..elmalı kurabiyesinden de tatmadan çıkmayın,Ilyasa da selamımı söyleyin :)

Çoluk çocuksanız ve canınız temiz ev yemeği yemek isterse Halk caddesindeki Uğur lokantasına yöneltin adımlarınızı..Ya da kuru-pilav ,çoban kavurma kabulünüzse dalın hemen yanındakı lokantaya..Yaşlı amca çok konuşkandır,Ugur lokantasında  sahibi değil de genç oğluna restlamışsanız paylaşıverir sizinle de ilginç hikayesini..

Ama Çengelköy e geldim ille de balık derseniz de Karakol sokak taki Denizyıldızı Restoran dır benim size nacizane tavsiyem..Ki günbatımını görmeden ayrılmayın,bir gerdanlık gibi parlayan boğaz köprüsünü en güzel görebileceğiniz yerlerden biridir Çengelköy..

Aslında tavsiye vermeyi hiç sevmem..daldııııım gittim,siz iyisi mi kafanıza göre taklıln,nereye isterseniz oraya gidin...Ama İstanbul daysanız,ne yapın edin bi gün Çengelköy e gelin...

:)





BROKOLİ ÇORBASI



7 Mart 2013

Hepinize gunaydinnn :)

Birinin burun akintisi sadece geriye ama .., birinin hiriltisi devam ediyor…antibiyotik kullanmama konusundaki israrim burada yerini teslimiyetcilige mi birakmali?…geniz akintisi artti sanki bugun…birinin sumugu daha mi yesil ?!!..seklinde yaklasik bir haftadir her basladigimiz gunun sabahinda yukaridakiler ve benzer cikarimlar yaparak  ve gun asiri doktoru arayip verdigimiz kararlari bir anda iptal edip  ters u donusleri ile  baska yontemlere basvurarak  gectiginden ,ozellikle son iki gundur mutfaga girdim sayilmaz, soyle bi  kapidan  uuuuradim :)

Boylelikle uyduruk yemeklerimden bizim ennnn cok sevdigimiz brokoli corbamizi suracikta sizlerle paylasmayi bir borc bilirim ki  annedir,vakti olmaz,hani cani yemek yapmak istemez bi kurtarici olarak sebze sever bi aileyseniz ve cocuklar da brokoli canavasi ise bizim Leylos gibi, afiyet olsun derim ne diyim?..
yalniz bu biraz agir bir corba aslinda ..icinedeki krema ve cheddar peyniri yuzunden..ben misafirlerime yaparken krema ve  cheddar cheese kullaniyorum ama evde Leylos da yiyecekse sut kullanip patatesi bol tutuyorum ve eski kasar kulaniyorum azicik..

efendim soyle ki:

bir buyuk brokoli
2-3 kucuk  patates
Bir buyuk sogan 
Bir paket krema
1 kibrit kutusu kadar (yada istediginiz kadar ) cheddar peyniri ya da eski kasar peyniri ( ben  sutasin kini oneriyorum )
Tuz-karabiber (yeni cekilmis mumkunse)
Brokoliyi  budayip Afrika agaclari gibi hafif govdeli olacak sekilde parcalara ayiriyoruz ve  yikiyoruz,patatesleri soyup yikayip dorde bese boluyoruz,sogani soyup dorde boluyoruz ve tencereye yerlestiriyoruz, malzemelerin uzerini gececek kadar kaynar su ekleyip 25-30 dk kaynatiyoruz.hafif sulu olacak gibi suyunu suzuyoruz (sebze suyunu dokmeyin,naparsiniz bilmem ama yazik olmasin o vitaminli suya ! siz biseyler bulursunuz artik )bir paket kremayi  da ekleyip blender denen o sevgili kurtariciyla bir guzel parcaliyoruz,pruzsuz yapiyoruz, bu bolumde devreye cheddar peyniri giriyor ki agir bir tadi da vardir..J boyle taptigi icin bu corbaya, biz boyle yemeye alistik cok da seviyoruz..tuzunu  karabiberini ekleyin denemek isterseniz de once bir corba kasesine kendi corbanizi kurban edin eski kasar peynirle baslayin ilk denemede bence  .. krema yerine sut kullanirsaniz biraz teryagi da ekleyebilirsiniz..biz corbalari koyuuu kivamli severiz,siz yapinca bu ne boyle lapa gibi demeyin, e sut ekleyin...  :)

Iste boyle,bu yapimi cokkkk basit tadi iddiali tarifi umarim dener ve begenirsiniz..ben yeni bir tarife bakarken malzemeleri gozden gecirip bunlar birlesince nasil bir tat olusur diye Rataouille misali duslerim kafamda begenmezsem de hiiic baslamam..siz de benzerini yapin sonra ugrasip didinip yapip da begenmeyince vay delikiz yaktin bizi zilgitlarina girismeyin...

:)


AFIYET OLSUN…


Fotograf da koymayi dusunuyorum lakin bebeklerden su an  fotograf cekemiyorum zira Leyla kamerayi gordugu yerde uzerine atliyor ,damarlarinda bir dugunsalonu fotografcisi  kani dolasiyor adeta :)
Foto sonra anlayacaginiz…



                                                      saatler sonra, buyrun fotoyu da...

FIRINDA SEBZELİ BALIK


 
11 Mart 2013

Efendim iyi haftalar dileyerek yağmur,güneş,rüzgar kararsız bir günün akşamından hepinizi selamlıyor, çocukları uyuttuğum için de zonklayan ayaklarıma inat bi taraftan da sırıtıyorum..:))

Bu haftaya ne zamandır yapmak isteyıp de bir türlü deneyemediğim sebzeli balıkla başlamak istedim.. Lakin ne Teo ne Leyla bu fikri tasvip etmediler ki ikisi de daddy eve sağ selamet girene kadar stereo mızlandılar..E hal böyle olunca da saat sekizden sonra giriştim hazırlıklara..

Şöyle bir kafamı topladım bana hangi malzemeler gerekli kabilinden, sonra şimdiye kadar J nin hazır yemek kataloğundan tanış olduğumuz sebzeli balığımızı yapmaya sıvadım kolları...
Gelsin malzemeler:

Bir büyük üçgen somon fileto  ( ya da başka büyük balık)
1 soğan
2 kırmızı biber
2 uzun saplarıyla beraber  taze sarımsak
pesto sos (isteğe bağlı)
4te3 limon kabuğu rendesi
1 çorba kaşığı zeytınyağı
tuz , karabiber

Ben somon yerken hep ağır gelişinden şikayet ederim ve çok uzun zamandır keşfim U şeklinde dilim somon almıyorum neden mi, çünkü U nun uçları belığın karnına denk geldiğinden o uçlar acaip yağlı gelirdi bana..ben çareyi kuyruk bölümünden irice bi üçgen fileto çıkarttırarak buldum bu bulusumdan da cok memnunum..deneyin bana hak vericeksiniz...

somonlarımı  fırın kabımı yaglayıp uzerine yatırdım..üzerine pesto sos sürüp lımon kabuğu rendeledim,hafifçe tavada çevirdiğim soganı ve kırmızı biberi, sarımsağı ekledim ve üzerini iki kat folyo ile kapladım ve onceden ısıttığım fırınıma 30 dk için yolladım...

sonuç mu?

İlk deneme icin  biz çok beğendik,Leyloş olmasa biz biraz da green curry  paste ekler biraz Thai usulüne çevirirdik işi...ama böyle de çok güzel oldu..

                                               Görüntü o kadar iyi değil ama?! olsun...buyrun...

8 Mart 2013

Keşke şöyle üzerinde dumanlar tüten pek çok tencerenin olduğu bir ocağım,türlü türlü yemek çeşitleriyle zengin sunumuyla süper bi mutfağım olsaydı...

E ne diye ''delikızın mutfağı ''nı ekledin o zaman dediğinizi duyar gibiyim,

Yukarıda sözünü ettiğim gibi bi mutfağım yok ama bazen ani manevralarla güzel sofralar kurabiliyorum,bazen evet sadece dolapta ne varsa,( ki bu çoğu zaman J için barbunya pilaki ziyafeti demek,tabii ki konserve...Benim için de pratik kahvaltı..) onu yiyoruz...

Bazen de yeni öğrendiğim pratik ve   lezzetli tarifleri uyguluyorum,ev ahalisinin hoşuna gidiyor..

Işte öyle tarifler yaparsam sizinle paylaşmak için de bu sayfayı oluşturdum...

Gördüğünüz gibi buraya kadar boşu boşuna okudunuz,bu gün tarif marif  yok!!!Next time görüşmek üzere...

SEVGİLİ ŞİNEYILL


4 Mart 2013"

Bu sabah birkac sabahtir oldugu gibi, errrrkenden kalkilip Leyla nin "masal soyle" serzenisleriyle uzatilan minik ve aksam ateslendigi icin hala sicacik eli tutuldu odasina giden yolda...Amac "Allie" yi bulup asil ona masal soyletmek...:)))

Gectigimiz haftalarda kuzen evine yaptigimiz ziyertte incelikleri uzere Leyla ya armagan edilen kocaman sevimli pelus yilancigin eve gelince bir kukla oldugunu anlamamizla, Leyla nin" Anne ben $ineyilla ( snail bkz.  salyangozun ta kendisi )uyurum, ben $ineyilla gezerim turunden oyuncagi memnuniyetle kabullenis, bagira basi$ cumleleri;daha once anaokullarinda kullandigim sevimli kuklam "Bay cokbilmis"  ile cook okuma vakitleri gecirdiklerinden hemen el kol dolu hikaye kitaplariyla cikagelip " $okaaami$in mami"yalvarislarina birakti yerini...kuzeeen naptin bize kuzeenn ? :)))

Saka bir yana biz de okuma rutnlerinin  bu sevimli kuklayla senlenmesinden gayet memnunuz..saat basi "sokaami$in???" demedigi surece..:))

Derken, benim bir taraftan " guzelim o  snail degil galiba bir snake ne dersin ?"yaklasimlarima heyecanla evet dese  de bir sure daha $ineyil olarak cagirilan, etrafta aranan sevimli arkadas, bu kez isim bulma onerime halasinin isminde bizzat  karar kilmasiyla " ALLIE" olarak listelerde yer aliyor....


   



KİLLENDİK!!!


15 Mart 2013

Kaç gündür havanın hali belli..Zavallı çocuklar ...Hadi Teo eva kapalı kaldığının farkında değil oraya buraya gülücükler saçıyor hasta olmasına rağmen ama Leyla yavrum bunaldı artık..

Biz de evdeki malzemelerden bir etkinlik yapıp akşam daddye sürpriz yapalım dedik.Ilk aklıma gelen de kil oldu..elde yoğururken stresi aldığını duyduğumdan beri ne yalan söyleyeyim kille oynamaya, sırayı ona getirmeye bayılıyorum :)

Çıkaralım bakalım şu kilimizi  de alsın evde kapalı  kalma bezginliğimizi üzerimizden kabilinden temiz duygularla kili babaanne poşetleri gibi üst üste sardığımız poşetlerden çıkarıyorum..Neyse ki aylar önce koyduğum gibi..Ben kilimi avm lerdeki büyük kitapçılardan alıyorum..sarıp sarmalayınca da
uzunca  süre dayanıyor..

Oyun hamurlarının yumuşak kalpliliğine,havailiğine alışana biraz zor geliyor aslında kili ilk eline alana.. Zira, "anne bu bozulmuuuş" diyor Leyla hemen..

 En son öğretmenler gününde canımız öğretmenimize iki küçük kuş yapmıştık, biri o biri öğretmeni.. Hatta tasarımı ve kuş yapımının büyük bir bölümü bana, boyama ve kafese yerleştirmesi  ona ait olan bu kollektif çalışma bizzat kendisinin de çok hoşuna gittiğinden ertesi sabah kuşları götürmek üzereyken vazgeçip odasında  bir yere koyuvermişti..Neyse ki arayıp kısa sürede bulduk ve türlü dil döküp ikna ettik de verdik asıl sahibine :)))

 Gelelim bu güne, bu gün kilden buzdolabı için magnetler yapmak istiyoruz..Üstünü de Leyloşun çok sevdiği pullarla bezemek ana fikir :)))Asıl hikaye pullar aslında da..Kımse kimseye çaktırmıyor..yaptığı resimlere dökme alışkanlığında buldukları her fırsatta oraya buraya saçılmayı çok seven şu sevgili (!) pulları vatana millete daha faydalı olacakları bir alanda ve dökülüp saçılmayacaklarını bilerek kullanmak da işime geliyor orası ayrı bir hikaye..:)

Efendim kilimizi  bir süre yoğurup dilediğimiz şekillere de büründürebiliriz ya da kurabiye hamuru gibi 1 cm kalınlığında açıp kalıplarla da şekillendirebiliriz..Elimizde  şekillendireceğimiz zaman yanımızda bir kap da su bulunduruyoruz ki parmaklarımızla su yardımıyla daha pürüzsüz bi şekil elde edebilelim.Bizim cimcime kalıplara bayıldığından bu kez kalıp kullandık..Aslında güzel de oldu..Çabuk kurusunlar diye de hemen radyatörün üzerine koydum, kahvaltıdan sonra yaptık,öğle yemeğinden sonra kurumuş olarak hazır ve nazır boyanmayı bekliyorlardı..

Ben fırçayı Leyla nın eline verdim bizim suluboyamız vardı onunla renklendirdik ama denemek isteyenler guaş boyayı ya da parmak boyasını  direkt uygulayın derim çünkü kil kurusa da suyu sevmiyor renkler hep dağıldı biz boyamamızı yaparken..
Uygulamadan hemen sonra üzerine prit gezdirip

 PULLARI BOCA EDİVERDİK !!!

ki burası ona göre enn eğlenceli bölümüydü anladığım kadarıyla :)

Biz arkalarına rulo mıknatıs yapıştırdık..İstanbul da yaşayanlar için Eminönü nde mevcut ve biz bol bol ediniyoruz mimar kartonlarıyla beraber..Evde etkinlik yaparken çok güzel şeylere yapabiliyoruz...
bulamayanlar sıradan bir tanıtım için heryerde ellerimize tutuşturulan şu üzeri reklam arkası mıknatıslı kartlardan da kullanabilirsiniz şekilden azıcık daha küçük keserek..

İşte bizim minik yıldızlar :))





8 Mart 2013

Bu oda evin en sevdigim yeri...Burada da bundan boyle cocuklarla ilgili herseyi paylasmayi dusunuyorum,gun boyunca yaptiklarimiz, oyunlarimiz,sarkilarimiz,ve gunun getirdikleri...

Gurultu, samata ve sevincin yaninda  inatci cigliklarin, aglamalarin,naz ve kaprislerin de  eksik olmadigi bu yerde bakalim siz ne kadar vakit gecirebileceksiniz?

:)))))



GÜLE GÜLE ATHOS,MERHABA YAVRU


 5 Mart 2013

Sanirim en son kar yagdigi zamandi..Teo yu doyururken oturdugum koltugumdan tesadufen disari bakarken gormustum onu..Kuyrugunu bacaklarinin arasina sikistirmis,bir deri bir kemik, simsiyah ve sinmis; adeta  kendini yok gostermeye calişir gibi...

Ürktüm...

Eve taşındığımz ilk günlerden biriydi.. Ev sahibi amca ile laflarken,''Burda çakallar vaar,yılan vaar,eeee orman!!!heh heh heh heh '' demişti, sonra bir gece uluma seslerini duyup,eyyvah geliyorlar diye  irkilmiş ve bir gün ormanda yürürken de yılan görmüştük..

''Evettt!!!geldiler!!!E aç kaldı hayvanlar,evlere de saldırır mı şimdi bunlar!!??''türünden düşüncelere gark etmiş vaziyette telefona seyirttim ki,garajdan hızla  çıkıp ormana koştuğunu gördüm...

Aaaaa onlar  mı- vahşi köpekler dedi amca ..Çakal öyle olmaz diye de ekledi, bikaç bişey  daha sıraladı..Durum anlaşılınca,bahçedeki  dostlara bir zayıf vahşi anne ve tombalak mutlu ( ve geri kalan  maalesef tek ) bebeği  de katıldı katılmasına  ama  Brutus,Fıstık ve ozellikle de Gümüş pek mutlu değildi bu durumdan...

Gel zaman git zaman tombalak yavru serpıldı...daha kıvrak ve  hızlı  bir oyun makinesine dönüştü..
Dün sabah perdelerimizi açıp da güne ilk merhaba dediğimiz saatlerde J mutfak penceresinin önünde gördüğü  manzara karşısında, ağzı kulaklarında şu fotoğrafı çekmekle meşguldü....


Gümüş en sonunda pes etmiş yavruyla oyunlar oynamaktaydı..

Onlara sevinerek başlayan  şen günümüz maalesef akşamüzeri üç silahşörler kedilerden Athosun ormandaki diğer vahşi köpekler tarafından (tıpkı Zeytın e olanlar gibi ) etkisiz hale ge tirildigi haberiyle hüzüne bıraktı yerini.. :(

Ama maalesef düzen bu..Onlar arasında da bir hiyerarşi, bir savunma mekanizması ve de özellikle köpeklerde sürü psikolojisi mevcut..Dışardan müdahalelere maalesef pek de sıcak bakmıyorlar.

Ve yeni doğanlar,telef olanlar,yaşlanıp ölenleriyle bir dünya onlarınki de...

İşte böyle,biraz mutlu biraz hüzünlü,ev ahalisi olarak da hastalıklarla cebelleşilen bir gündü anlayacağınız...







MİGREN




4 mart 2013


Bizim evde hikayeler kendini yaziyor..buna dun gece bir kez daha inandim..

Gunduz baslayan bas agrim temkinli olmama, ilacimi almama ragmen aksam uzeri  siddetlendi veTeo nun  11 saat hic uyumamasinin ardindan  maalesef  21;00 den sonra da migren atagi halini aldi ki,son kez ilacimi alir almaz yatagima attim kendimi..En son kafamda bu kare mevcut..geceyarisi uyaniyorum Teo icin, ooooooo kafam  Huseyin Badem (Ata Demirer  )tabiriyle icinde bisey sallaniyo ama fena diiil ..

…di…

Neyse doyuruyorum Teo yu,aman uyanmadan yerine yatirayim derken diger odadan Saadetin uluma kivaminda , kisa ama gurbuz  MAUW  MAUW lari…. Saadeetttt diye  sesleniyorum ,kisik sesim ama anlayana cok sey ifade ediyor..neyse yanima geliyor ve anlasiyoruz sessiz olmak konusunda..tam yine niyetlenirken bu kez Leylanin uykusunda sayiklamalari   :   

“E  eeeee ,onu yemiceeeemmmm !!!dediiiiiii…deddiiii!!! ! “ diye bagirislari…neyse ki  daddy gidiyor o ufak ziyaretten sonra hemen kesiliyor ses..

Ben, tamam artik vaktidir, haydi diye  bebegimi  moses baskete (sallanan kucucuk hasir sepet) yatirmaya meyil ediyorum ki  tam, karanlikta hafif dozda bir toslamayla sag saglim bebegi yatiriyorum hadi gene iyiyiyim derken, bas yastiga bes kala  :

Tikkkkkkkkk…..

Offff….emzigi dusurdum..inanamiyorum…

O tikk sesine Teo uyaniyor,los kirmizi isigimizda gordugum eksi surati ve dummy arayan yamulmus agzi suratle beni yerlerde dummy aramaya itiyor..o da ne? kafamda ramazan davuluna eslik eden 8-10 zurna 5-6 gayda calmaya basliyor basim popo hizzamin altina inince…cikardigim aci dolu seslere dayanamiyor J,karanlikta kalktigini hissediyorum, basimdaki zonklamayla yanima gelse anlamam zaten..migrenim varken sorulan sorulara yanit veremeyen cinstenim.Neyse,yerlerde aranmadik, el yordamiyla yoklanmadik alan birakmiyoruz  ama YOK YOK YOK!!!!!OLMAZ….

Emzigi  bulmaktan umidi kesip, bebegi sallama yoluyla bari teselliyi cok gormemeyim diye kendi kendimi motive etmeye calisip surunerek kalkmaya davranmisken karanliktaki el tipki Will smith in  Hitch filminde Albert in sevdigi kadinla kapi araliginda agzi aralik konusup kalemin var mi sorusuna cevap veremezken Dr. Hitch olarak eliyle gorunmeden cebine kalemi yerlestirme sahnesindeki gibisessizce elime yerlestiriveriyor emzik kutusunu …hem de yikanmis paklanmis olarak...

Ahhhhh J bu…….

O an bir kez daha asik oluyorum ona…  hihi

iste filmin o sahnesi :)

http://youtu.be/QnyzZbrrh9M

SEVMELİ Mİ SEVMEMELİ Mİ,YOKSA HİÇ DOKUNMAMALI MI



11 Mart 2013

Şarkıyı harap eden şarkı sözünden  uyarlama başlıklardan  nefret ederim...Ne var ki, insan kınadığı şeyi illa ki yaparmış...Özür dilerim Bülent Ortaçgilin güzel şarkısı...

Efendim,Pazar sabahı J eski haftasonu rutinine dönmek istediğini söylerek Leyla yı da alıp yürüyerek markete gitmek üzere yola çıktı ( 30 dk. gidiş 30 da dönüş ) Önce çok sevindim sonra hemen sevinerek zaman harcamayayaım diyerekten ne yapsam diye düşünmeye başladım.( yalnız kalıp da kendine zaman ayıramamaktan şikayet eden,sonra bi an fırsat bulan anneler beni anlar )Biraz müzik dinledim,biraz yatağımda sağa sola döndüm,biraz okudum ve sonra zamanımı hiç de iyi geçirmediğimi düşünmenin verdiği tatminsizlik dolu yüzle kös kös kahvaltı hazırlıklarına giriştim..

Tam yumurtaları kırıp,karıştırmaya yeltenmişken cam bahçe kapısına yapışmış küçük bir surat ilişti  gözüme..Bu surat tam da tahmin ettiğim üzere ''mamiiiiii!!! mamiiiiiiiii!!! '' diye bağırmaya başladı...O an ellerinde kahverengi şeyler tutmakta olduğunu gördüm..Uzaktan bakıldığında iki küçük avuç büyüklüğünde patatesten sarkan koyun dilleri, yaklaştıkça dev salyangozlara bıraktı yerini..

Kapıyı açmamla neşeli çığlıklara bir de sevinç dansı ekleyerek Leyloş çamurlu botları ve salyangozlarıyla salonun orta yerindeydi şimdi...

 ''Iııııııııı!!!!!!!Leyla cımmmmmm?!!Ne onlar!!!''   (yüzümdeki ve sesimdeki ifade hemen etkiliyor çocuğu :(   )
''Şineyılllllarr, mamii istemiom ben bu böcü böcüleri ;( ''
O tornistan yapınca birden çok üzülüyor ve pişman oluyorum..Neyse ki J de yetişiyor, bu sevimli (!) devvv arkadaşlara hoşgeldiniz ( salonda )diyor ve ( dışarda ) uygun bir yer ayarlıyoruz..

Hemen akabinde kızıyorum kendime...Alemin Elmayra sı J, minicik salyangozları Leyla küçücükken koluna koyup yürütünce iyiydi de büyüyüp (devvv gibi ) adam olunca mı bi düşünüldü almalı mı eline almamalı mı diye...Yani santimetre kareye düşen sümük miktarı mıdır belirleyici  kriter?

Al çocuğum eline...Al yavrum...Bundan  gelmedik mi biz buralara? Tanı yavrum dağı taşı,börtüyü böcüğü diyerekten kendimi ferahlatmaya çalışırken,salyangoz sümüğünden zehirlenen, hastalanan kimseyi tanımadığımı da hatırlayıp yüreğime su serpiyorum..

Garibim onlar da koyduğumuz yerden hiç ayrılmadılar, belediyeden izini koparmış sevinç dolu gecekondular misali evlerinden bir görünüp bir kaybolarak eve kapalı yavrumun gününü şenlendiriyorlar...

Sağlıkla...

:)



 8 Mart 2013

Bu gün itibarı ile, sizlere delikızın salonundan gündelik yaşamımıza dair alıntılar sunuyor olmanın kıvancı icindeyim :)))... Başarabildiğim doğrultuda fotoğraflarla destekleyerek, gözlere de hitap edebilmeyi  umut ediyorum...

Vee...dikkatinizi çekmiştir noktalama işaretlerime kavuştum!!!

Bunu İngiltere den aldığımız için sadece klavyede malzeme olarak ne varsa onu kullanabilirim diye  düşünmüştüm...Keşke itiraf etmese miydim bunu?Şimdi gülüyorum ama,akşam J
'' A Aaaaaa, sen TR ye ayarlamadın mı bunu?'' diye gülerek sorunca çileden çıkmıştım...
 ;)))

Efendim bu gün evde  temizlik vardı..Bu yüzden pek de renkli değil maalesef konu...Ama yaşarken öyle miydi? Elbette değil...

Bir ara Teo yüksek desibelde ağlarken,Leyla nın  kaşla göz arasında bahçeye koşup, o hızla da köpüş Brütüs ün an itibarıyla yapmış olduğu çişe basıp düşmesi gibi hareketli sahneler mevcuttu...

Yazarken Teo nun anakucağının demirine ayağımı ileri geri ittirmek suretiyle yapmış olduğum destek yeterli olmadığından , ve Teo nun ağlaması ile koltukta uyuyakalmış Leyla yı uyandırma ihtimali yüzünden, yazıma burada ara verirken,yarın günümün sakince geçmesidir tümm temennim...

sağlıcakla...

LOHUSALIK DENEN ŞU GARİP ''LEVEL''




2.yi de atlatirsam kendi alemimde kendimi level atlamis olarak kabul edecegim...

Su hal oyle garip ki, Insan cinayet bile isler desem, abartmis olmayacagimi biliyorum.Hormonlar almis basini gidiyor,calkalaniyor icim turlu garip hislerle...

Leylos ta da hamilelik ve dogumu atlattigim icin daha dayanilasi gelen zamanlardan itiraf etmekte zorlandigim duygusal calkantilar yasamistim...
Ama bu kez hazirliksiz yakalandim.Leylos okulundan aldigi brositle 3 haftadir perisandi ama bir haftadir bende ve Teo da da garip haller olmaya baslamisti.31 Aralik aksami burnundan yesil baloncuklar cikartarak yeni yila merhaba diyen bebecigim dogumundan 17 gun sonra sabaha karsi araya taraya zor buldugumuz 4. hastanede rengi maviye calarken misafir oluvermisti iste yenidogan yogunbakim servisine...

O gunlerden cok bahsetmek istemiyorum.Zor gunlerdi...Evimiz km lerce uzakti hastaneye,kar bastirmisti..Ormandaki evimizde mahsur kalmaya ramak kala her oglen ve her aksam sutumu goturdum gozbebegime...Nihayet bana 88 gun gibi gelen 8. gunun sonunda yeniden kavustum ona...

Ben ona gercekten asik olmustum...Insan cocuk sahibi olduktan sonra nasil da ici daha dolu dolu oluyor ask ve sevgi tariflerinin...


Vee...Bingo!!!

Teo nun doktoru,Leyla yi bu durumda okuldan almamizi, 3 ay gondermememizi salikveriyor,bebegi stabil edebilmek icin.

Iste, blog hikayesi boyle basliyor...

:)

DOĞUM ( 2 )




Son iki aydir bastiriyorum doktoruma 12.12.12. olur mu diye.Beyefendi erken gelmek istemezse olur diye yanit verdi son kontrolumde.Buna istinaden annemi evden toparlayip buraya getirdik, Yemek listeleri...alis verisler...temizlikler...Son hazirliklar da tamam.

Sallana yuvarlana, kusa bogure bir hamileligin daha sonuna geldigim icin kivancli,heyecanli,ve fakat hormonlarla dopdoluyum.Ne dusunsem aglayasim geliyor.

Pazartesi son kontrolu de atlatip kendimi eve atmak,bir dus alip deliksiz son uykularimdan biri uyumak istiyorum ki.... O da ne?
"Carsamba di mi?"diye emin olmak icin sordugum soruma doktorum
"Himmmmmmmm bana sorarsan 1 hafta daha tatlim...Ama eger ciger gelistirici vurulup alalim dersen,sana kalmis."
(Ne?Ha evet ciger gelistirici...Vuralim tabiii hemen alalim hatta...)
"Nasil? Ama hersey  yolundaydi? diye bir itiraz sesi yukseliyor benden.
"Yolunda olmasina yolunda tabii,ama erkek bebekler biraz daha hassas oluyorlar,onun icin soyledim bunlari."
"Peki ne zaman olur?"
" 16, 17, 18, gibi...Ne dersin?"
Sanki yaz tatili icin otel rezervasyonu yaptiriyorum.Bu bana Leylos ta da cok garip gelmisti.
"17" deyip kapatiyorum bahsi
"Ben yine spinal anestezi olacagim dimi?diyorum rahaaat rahat.
"Aaaa, aslina bakarsan genel anestezi cok daha uygun ikinci operasyonlar icin.Cunku ilk operasyonda diktigimiz yerlerdeki yapisikliklari acmak icin bizim rahat bir ortama ihtiyacinmiz var.Sen de tamamen uyuyor oldugun icin cekistirmeleri hissetmezsin. Seni tedirgin etmemis oluruz.Stress yapmazsin bosuna."

C E K I S T I R M E K ???!!!!

Bebegi yavaaaasssca icerden alip gaaaayet hassas bi sekilde... Boyle degilmiydi bu yahu?Ne diye cekistiriyoruz?Neyi paylasamiyoruz?Ne gerek var buna?
Birden gozumun onune " bebek bezle-doyur-uyuyama" ucgeninde bakimsizliktan mutevellit keloidli zavalli yara izimin cart diye uzerinden bir nester darbesiyle yeniden kesilisi geliyor.
Allaaaaahhhhh!!!! Sanki canim simdiden aciyor.Gozlerim kisilip aciliyor.Ayni  yerdeyiz.CEKISTIRMEK...

Caresiz derin bir nefes alip "Peki!" diyorum.Tekrar hamile kalinca cok memnun kaldigim doktorcugumun izini surup solugu yeniden onda almistim, biraz da bu yuzden nazlanarak ekliyorum:
"Leyla da sonda takmayalim diye yalvarmistim,siz de kabul etmistiniz. Bu defa da....?  lafim camasir ipinde asili kalir gibi kala kaliyor.
" Tatlim , dedim ya senin tam anlamiyla bana teslim olman lazim. Bagirsaklarin tamaaaamen bos olsun ki rahat calisabileyim."

NE? HEM GENEL ANESTEZI HEM SONDA MI?
Emin ol, su anda senin yuzunde beliren muzip ifade belirdi onun yuzunde de.

:)

Sanki bebegi aldiktan sonra yerine bir de Tac Mahal konduru verecek....


offfff peki.....Ama uyuttuktan sonra taksinlar bari....


bu kez o "peki" diyor...
...

Arabada yol boyunca agliyorum.J, annem,beni teselli etmeye calissa da olmuyor.Agliyorum eve gelene kadar.Hem tarih uzadi, hem de kafamda ozellikle son aylarda canladira canlandira bitiremedigi.  2,ameliyat kurgum da tamamen degismis oldu,hem de su  salak sonda cikti ortaya offf....

Zehir ediyorum obir haftayi herkese.J beni bu haftanin sonunda terketmedigi icin,gercekten seviyor beni diye dusunup kikirdiyorum da su annemin tum kaprislerini sefkatle kucaklayisina bir turlu anlam veremedigim icin oturup bir posta da bunun icin agliyorum.Gozyasi bol nasil olsa...

Gunler geciyor bir sekilde ve biz 17 Aralik sabahi Teo yu almaya gidiyoruz hastaneye maaile...Bu arada kizimi okula birakma rutinimden vazgecmedigimden,kucuk elini avucuma alip, onu yol boyunca (okul eve 100m uzaklikta :) )nasil duygularla goturup,kapida nasil  ( son kez mi ? )koklayacagimi canlandirip, hepsinde de salya sumuk agladigim yolculugumuz maalesef " Mummy kucaaaana aaaal!! " serzenisiyle baslayip, yol boyunca pazarlik yaparak ve  kapiya gelince de henuz olusturulma asamasinda olan christmas tree nin gorulmesiyle beni kaale bile almadan hoplaya ziplaya iceri kosmasi ile son buluyor.

Uzgun muyum? hayir...Saskin miyim? Evet...

Puslu  bir kiz gunu.Insallah yarin bebegi cikarirken bari gunesli olsa?!

Yine ayni seyler...

Arkasi acik, garip,kucuk  desenli, pek zevksiz ve pek havadar ameliyat onlugum.
Ikinci zat_i muhteremin de turlu pozisyonlarda kalp atislarini duyma calismalari
Annemin babami israrla odaya dave t edip,dugun kasetimizi seyretmeye cagirir gibi sevkle, bebegin kalp atislarini duymaya tesvik etmesi. ( Yorgan alti havadar halimden utanip uflayip puflamami hiiic kimsenin farketmemesi.

Eveeeet yine ayni araf...Allahim sen yavruma kavustur diyerek giriyorum ameliyathaneye.Daha dogrusu karga tulumba birakiliyorum.Tekerlekli sedye uzerinde,kafasi boneli,ortasi bombeli yorgandan mutevellit varligim,yorganin da uzerinde bulunan, acilmamis paketinde _gicir_ sondamla sonderece hazirim partiye...
Arada gelen giden sondaya el attiginda,yorganin altindan cikan elim curmumden beklenmeyen bir ceviklikle sondami geri kapip, kibar bir ses tonuyla "sey, onu beni uyuttuktan sonra takacagini soyledi dr. hanim..."
Sanki ben isteyip yalvarmamisim da,o boyle uygun gormus gibi... :)

Ogle arasi....In cin top oynuyor..Doktorumun yuzunu  goren de cennetlik zaten...

Az ilerdeki odanin icini goruyorum kafami biraz uzatirsam..Orada inleyen  yorganlar ilisiyor gozume...Evet!Orada da ayiliyoruz herhalde...

O vaziyette 15 dk kadar beklerken,tavan manzarasi fonunda gereksiz dusuncelere dalmak uzereyim ki,Genc bir doktor,henuz yesillenmemis,
 "Bu ne? "diye soruyor karsida beliren hemsireye.Sanki ben orada o  komik vaziyette kanli canli karsisinda durmuyor da bir kolinin icindeymisim gibi muamele yapmasi canimi sikiyor.pin pon maci izler gibi bi ona, bi ona bakiyorum ben de ..
." 2 ye, 3 e hasta alinmayacak..Sukru Bey soyledi...."diye kiziyor.Karsi odadaki hemsire:
 " Ama Sukru Bey dedi oraya koyun diye!" diyor.
"Hayir olmaz oyle sey, ara da sorsana!"diye usteliyor dr.
" Ben arayamam su anda .............." anlamadigim birsey soyluyor.
" Ya ogle yemegi vakti degilmi zaten, bosversene gel yemege gidelim?"diyor ve gidiyorlar.


Sessizlik...\

Agliyorum...Paket muamelesi gordugum icin.
Agliyorum...Birazdan uyuyacagim ve parti baslayacak.Basina gelecekleri bilerek tekrar bunu yapmak gercekten cok garip.Oyuzden su cogul gebeligi atlatip bebelerine kavusmus arkadaslar, evet zor isiniz ama belki de sansli oldugunuz noktalardan biri mi su hepsini bir arada halledivermek?

Bu kez evet aglayarak basliyorum ameliyata.Kendimi cok kotu hissediyorum beni baglarlarken.Omzumu soyup o soguk demire yerlestirirken,o  gercekten de cizgi filmlerdeki gibi buyuk igneye bakarken..
Kurbanlik koyun hissiyatim kocaman ignenin icindeki kirec beyazi seyin damar yoluma aktarilmasiyla derin bir sessizlige ve karanliga birakiyor yerini.

...

Aman Allahimmmmm en yogun regl sancisini carp 10.000 ile...Karnini az once yarmis gelmis acisini da ekle...Beni koridordan itekleyerek getiroyorlar,acilari ve sesleri cok guzel hissedebiliyor ve fakat kendimi kipirdatamiyorum kipirdayabilsem bildigim butun kufurleri siraya dizip olani kovalardim zaten,konsept bilerek boyle olusturulmus anladigim kadariyla.Hissediyor, kilini kipirdatamiyorsun! E guzel...
Kulaklarimda J nin sesi:
" Hayir! O odayi begenmedi Neslihan.O bu odayi begenmisti...Madem  problem var sectigimiz odada burasi olsun o zaman..sozleriyle sedyenin yonu degistiriliyor..

Canim nasil yaniyor,icim sokuluyor acidan belimden asagisini tasa tutmuslar sanki..Bebegimi getiriyorlar, J kikirkidiyor yanimda...Bir tane suratina patlatasim var.. nedense butun hincimi ondan alasim var ..Sadece dudak hareketlerimle

C - O-K          A-C-I-Y-OR ! ! ! diye kodlayabiliyorum ama anlayan dinleyen kim,herkes gecicek birazdan diyor...bebekte gozler....

Evet,onca acinin,kirmizinin, cumbusun ortasinda ben de sukrediyorum tabii,o kadar guzel ki...



KARNIM BÜYÜRKEN




Allahim!Ben nasil olur da unuturum daglarin taslarin bile kokularinin beni benden aldigini.Zavalli kedi kizim Saadet in bile yanimdan gecmesine tahammul edemedigimi,J konusunu onu uzmemek icin hiic acmadan teget gecerek,1.5 yasindaki canim bebegimi koklamaktan bile kimi zaman sakinacak kadar K O K U  olayini abarttigimi...

Mide bulantisi denen o illeti bir daha boyle yasatma yarabbim...
Zinde hissetmeli,pozitifi oynamali,hayatimi ayni tempoda devam ettirmeliydim...



Derken aylar ilerledikce yine sohbet aralarinda gelecege dair hayaller siralanmaya basladi.Bir gece Cengelkoy deki evimizin balkonunda marti sesleri esliginde koltugumuza kurulmus sahbete dalmisken
"Araba da aliriz artik"dedi.
"Aliriz" dedim.
"Bu eve sigamayiz ama artik,tasinmak da lazim" dedi.Ekmek de alalim der gibi... :)
"Cocuklarin da adam gibi odalari olur,haklisin." dedim.(Evlendigimizden beri 1.5 yildan fazla hicbir evimizde oturmadik)

Havasi temiz olsun,soyle sakin...yesil...bahceli olsun ya?Neresi olabilir....Tanistigimiz yer!Cekmekoy? (okul oradaydi)
Hemen bir kosu laptop alinir,konusurken bir yandan da Hurriyet Emlaka soyle yazilir\:

"Cekmekoy de kiralik mustakil ev"
Su anda basinda yazdigim masadan gordugum manzarayla karsi karsiya kaliyoruz  ekranda.

Iste!Bulduk.
Ormanin icinde,sessiz sakin,ustelik de havuzlu...

Ama biz evimizden cok memnunuz
ustelik J ise 30 dk da Cengelkoy den motorla gibiyor
Ev sahibimizden de memnunuz
Bu ev simdiki evimizin iki kati buyuklukte
..ve iki kati daha pahali
arabamiz yok.
paramiz da...

Ne yapilir?1_2 gun uzulunur, 1_2 gun birbirini teselli teselli edersin,bu hikaye kapanir...

Biz ne yaptik?O haftayi hic sesimizi cikarmadan gecirdik,Hafta sonuna dogru ya bi gidip gorsek mi su evi gibisinden ilgisiz perdeden yokladik birbirimizi ve mutabik olunca da solugu evde aldik.Sonra da tasi taragi toplayip ( kusaraktan da olsa) 2.5 hafta icinde eve tasindik.

Iste burada film baslar, Ne mi olur?Tax free araba alim satim niyetine giren J resmi islemler sirasinda calistigi isle ilgili bir resmi prosedur yerine getirilmedigi icin mecburi olarak isinden ayrilir ve filmin bu bolumunden sonra yeni ev degistiren bu genc ciftin basina pismis tavugun basina gelenler gelir,Temmuz ayi  zavalli bir issiz ogretmen olarak gecirilir,Agustos daha da beterdir.Hamile es kendini biyerlerden atacak kivama gelmistir ki zar zor kapagi biyere atar J.

Butun bu hengame arasinda da bebege bir serzenis ihmal edilmez, hatira defterine,

BOYLE BUYURMUS ZERDUST

elimde bir roller coaster bileti ile bir lunaparkin ortasindayim sanki..
ve sira bana gelmis..

renkler..sesler..hersey flulasiyor yavas yavas..

daha once bir kez tattigim heyecani urkek adimlarla yeniden denemenin esigindeyim..

ayni anda korkuyorum,heyecanliyim,mutluyum,panigim,bosvermisim...

ben deliyim :)

en guzel hediyemiz kizimiz Leyla mizdan sonra,yarin sabah oglumuzu kucagimiza almak icin sabirsizlaniyoruz...

hersey yolunda gider mi dostlar?



...

Iste boyle..

Yalniz,hamile olundugunun ogrenme asamasindan sonra yazilanlarda hep bi yavslik,  bi algilayamama,bi fluluk....

Allah yardim ediyor iste...Yoksa kafa oldum olasi toparlanamayan cinsten :)




İKİNCİ Mİ ?

Yaklasik 1.5 yil sonra...

...

J ile pek az yapabildigimiz uzun sohbetlerimizde, satir aralarina sikistirilmis bir "cocuklar "lafi olurdu hep,hayallerimizden bahsederken.2012 yilinin kis sonuna dogru bir aksam yemeginde,
"Nasil olsun istiyorsun hersey?" diye sordu."Yani sira nasil olsun?"
"Formuna kavusmak,(demek ki kavusamadigim konusunda canim kocamla mutabiktik )yeniden ise donmek ve zamani geldiginde bir cocuk daha?"
"Yoksa bir cocuk simdi, hemen ve ardindan yavas yavas istedigin ne varsa askerligi bitirmis biri gibi aheste yasamak?
Yemegin basimda yuzum asildi....Tabii ki pilates falan yapmak,6 ozel dersime ekleyebildigim kadarini eklemek,bahar geldiginde de yeni bir okulla anlasip kaldigim yerden devam etmek vardi planlarimin arasinda.Hem kilolarin uzerine yeniden hamile kalmanin ve yeni yeni kurtulmus oldugum o hormonal dengesziliklerin eline, ustelik de 1.5 yasinda bir bebeyle kendimi teslim etmenin neresi mantikliydi?

"Anliyorum..." dedi J...

Yedigimi en enteresan yemekti...

Tatlilarimizi yerken, bebek kiz mi olsun erkek mi diye atisiyorduk...


Nisan ayina " yuklu" basladim...
\
:)




DOĞUM ( 1 )




Korkunc otesi bulantilar ve deli kusma nobetleri icinde kivranarak gecen aylarimin ardindan (nasilsa artik? ) 25 kilo alarak ameliyathaneye yuvarlanarak gidebilme potansiyelindeydim artik..
Bir bayram arifesi doktorumun tatile gitme planlari  oldugundan,
Korkularim yuzunden,
Acil sanciyi muteakip bilmedigim insanlarla muhattap olma gerginliginden,
Su hamilelik denen garip "level"in bana ettiklerinden,
Belki hepsi yuzunden,belki hicbiri yuzunden,

9 ay boyunca normal olarak planladigim dogumum son haftada sezeryan kararina donustu..

Dusunup tasinip, kendi olum fermanimi imzalar gibi bir gerginligin kol gezdigi duygular  icinde,genel anestezi ile sezeryan olmaya karar kilmistim artik..fonda bilincaltimda hafiften hafiften   "olursem kabrime gelme istemem"  calarken , tum sorumluluk tarafima aittir kabilinden kagitlara imzami da cakmisim..


aklimda kalanlar:


hastaneye, otele gelir gibi randevu uzerine geliyor olmamiz,odami secmem,hatta camdan disari manzaraya bakmam falan ... o halde disari ile ne alakam olacagini kestiremiyor olmam bile icinde bulundugum durumun vehametini anlatmaya yetiyor da artiyor aslinda :)

doktorumun, " Dogumdan bir onceki gece kati sekilde  12 den sonra hicbir sey  yemiyor icmiyoruz " derken sanki "Geceyarisindan sonra  ye yiyebildigin kadar!" diyormuscasina takindigi sevimli ifadeye karsilik  J ye bile hissettirmeden 04:30 sularinda sessizce mideye indirdigim hatiri sayilir irilikteki o  cikita MUZ...

sabah gelisimden saatler sonra  bile hala, zavalli vucudumun tasidigi yuk, tavan yapan hormonal delilik gibi aylardir yasadigi ayar bozukluklarina ek turlu cesit eziyetlere maruz kalirken (damar yolu acma calismalari, cesitli pozisyonlarda "icerdeki muhteremin " kalp atislarini duyma denemeleri,lavman yapma ihtimali ( ki bu tarafimda kati suretle reddeildi) kac sularinda doguma girecegim hala muamma iken belirsizlik hissinin can sikintisi oglene dogru yerini "durdugum yerde adam gibi duramama" ya biraktigi...

neyse ki sevinc, heyecan ve cokca kaygi ile bekleyenlerime kisa bir vedanin ardinda  -ana karadan- ayrilis :)

bu arada, J nin tembihini onceden yapmistim..Hayatimda ilk kez spinal, genel, o, bu farketmez ANESTEZI alacak oldugumdan, ve " uyanma  ani "na iliskin  cokca duydugum sehir efsanelerinden etkilenen hassas  bir bunye olarak,beni getirdiklerinde basucuma coreklenmesini ve kati suretle ne olursa olsun ben uyanan kadar da yanimdan ayrilmayip elimi de birakmamasini siki siki tembihledim,son uc gun de  tekrar ede ede suyunu cikardim

ve...son olarak da  "bindik bi alamete gidiyoruz kiyamete" hissiyatini guclendiren: dingirdek ve yatik pozisyonda  insanin kendini rahatlikla tepside kurabiye gibi hissettigi sedye deneyimim ve " giz massalla vallaaa gulerek giriyon oyle de cikarsin bak, " diye diye beni odamdan ameliyathaneye giden yolda oradan oraya carpa carpa goturmeye calisan hasta bakici teyzelere yanit kabilinde, sinirlerim iyice bozuldugu icin kahkaha kivaminda cikardigim sesler...


"disardaki " son anlar boyle iken, gelelim mi "iceri" ?
buyursunlar......


Icerisi yemyesil ve soguk bir mekan..Sadece yesiller icinde gozler goruyorum,etrafimda dolasan...Beni dingirdek sedyemden daha yuksek ve daha dar bir yere aktariyorlar.Ilk dusuncem, ben burdan kesin duserim oluyor...Kurbanlik koyun gibi bir halim var..Herkes cok mesgul.

Su an vazgecme sansim olsa,yesil ameliyat onlugumun eteklerini toplayip kafamdaki yesil bonemle kapidan segirterek kocamin yanina kosmak istiyorum ben.
Yesil kiyafetli ve yesil boneli ve yesil gozlu adam bana iyice yaklasip genel anestezi  almakta emin olup olmadiginmi soruyor.Cok eminim!Birseyler hisettmek istemedigimi soyluyorum.Herkesin genel anesteziye farkli tepkiler verdigini,uyanirken bazilarinin zorlandigini anlatiyor alel acele.Fonda tam zamaninda  koridorda cinlayan "Ahhhhhhhhh" sesi!Bir adam ameliyattan uyaniyor, eyyyyvahhhh! Diye geciriyorum icimden.

Dogumhanede...Bir adam...Ayiliyor...Kafamin nasil oldugunu siz tahmin edin diye yaziyorum,kendime aciyarak.daha hic ilac verilmemisken,sek hali boyle...

"Bakin su an biri ayiliyor,bunun gibi de olabilir,tabii olmaya da bilir, gelin spinal yapalim" derkeen, genel...spinal... anestezi... butun kelimeler havada ucan balonlar gibi dort bir yana dagiliyor,toparlayamiyorum.Derken dalindan dusen meyveler misali tek tek dusuyorlar.Iste o zaman bos bos baktiktan sonra ciliz bir "Tamam " cikiyor benden.
_Kucagina top almis sisman kadin- pozisyonundan, biraz daha one egilmemi salik vererek _topunun ustune abanmis sisman kadin_ pozisyonuna geciriyorlar bir anda.Belimden bir sinek isirigi acisi,"Allahim ayaklarim sakat falan kalmaz insallah,felc olmam" dusunceleriyle bu kez sirtustu yatiriyorlar.Dakikalar icinde, belimden asagisi yok!
"Birazcik kotu bile hissetsen haber ver, hemen by by yapariz sana "diyor yesillim.Son anda benim doktorum da tesrif ettiler..Yaw doktor nerdesin gozunu sevdigim?Bonesi guzelmis ama...Sabolari da ne kadar degisik..bu desenlerinden hic gormemistim dusuncelerime inanamiyor,inanamiyor,inanamiyorum....

Yesil ortunun arka tarafinda parti  baslamadan hemen once,taaaen basindan beri; 9 aydir kimsenin bir kez olsun tesebbus etmedigi seyi yapiyorum...Gobegimdeki bebegime son bir kez dokunuyorum."Disarda gorusuruz" diye fisildiyorum ona..

Derisn bir nefes, YOK!..Ben istemiyorum bebegi o saniye gormek falan.Yapamayacagim!Cok gerginim.N'olur beni biraz bayiltin,"diyorum kendi sesime sasarak..
Tamam tatlim, ona kadar say diyor yesillim...

Bir...iki...uc...dort...


...



Sanki anestezi az gelmis!Birden uyaniyorum.Bu kez baska bir yesilli amca.Sanki daha ameliyata girmemisim,zaten belimden asagisi da yok, bekliyorum oyle..Fakat o da ne?Fonda bir bebek aglamasi..
"Yoksa bebegim dogdu  mu ?"diye soruyorum  amcaya..
"Dogdu ya" diyor gulerek."Ama burada degil, yukarda" diye ekliyor yukari bakarak.Ben de o an onunla beraber sanki bebek tavandaymis gibi yukari bakiyorum.soruyorum alel acele" Sagliklli mi" Evet evet" diyor,gulumsuyorum...
Sonra bir bosluk var.Hangi ara yukari cikardilar,havadar onlugu cikarip ust bas giydirdiler hic hatirlamiyorum.Gozleri nemli annem gulumseyerek bebegi anlatiyor. J havalara ucuyor sevincten. kah agliyor,kah guluyor.Arkadasimiz  Jason odada,sessiz sessiz  guzel guzel kareler yakaliyor .Derken dunya guzelimi getiriyorlar yanima.. .

Bebegim Leyla kucagimda,J ile birbirimize sarilip agliyoruz.Fotograflar...Emme denemeleri...Aglama..Yine emme denemeleri..Yine fotograflar..

Onca karisikligin icinde o yesil ve soguk yerden kurtulup,9 aydir cekmdeigi eziyet kalmayan zavalli vucudumun hissettigim yarisiyla_ ana karaya_geri gelebildigime sukrediyorum bir ara..Bir de tabii Leyla bebegimin saglikli ve bu kadar guzel olduguna...

YANILMIŞIM,ASIL HAYATIMIN DEĞİŞTİĞİ GÜN BU GÜNMÜŞ...



Yetmiyor bir yerden sonra,askin,sevgin,ona olan duskunlugun...Baska birsey istiyor insan,biraz sana biraz ona benzeyen.Tum guzellikleri diledigin...
Planli yasamaya calisan,ama yaptigi planlarin pek cogunu son derece rahat hareketlerle refuze edip yeni yeni planlar yapan,deli kabilinden bir aileyiz..Evlenmeye  daha uzuun yillar var,iyiyiz boyle derken, apar topar nikahin  ardindan,"En az uc yil sonra cocuk yapilir yahu! "fikri icindeyken de bi gun  Leylosu dilerken bulduk kendimizi...


 BOYLE BUYURMUS ZERDUST :)
(Leylosun ani defterinden,itina ile paylasilir..siz yabanci degilsiniz...)


Bir mucizeye taniklik etmek uzere uzun bir yola koyuluyoruz..
Bu mucize emanete elimizden geldigince iyi bakmak,koruyup kollamak ve daha bir suru sey icin silkinip kurtulduk dunyevi emellerimizden..
Bize gelecegini duydugumuzdan bu yana delicesine bir sevincin fonunda,kesif bir sessizlik hakim etrafa,sanki bir filmden agir cekim bir sahne izlemekteyim
Devinimlerim gibi aklimdakiler de oldukca agir ilerlemekte
Hep ayni sey yineleniyor orada:

Icimde bir can daha var... :)

Allahim...
Ben..
Neslihan..
J yi sevdim...cok sevdim...cok asik oldum...evlendim onunla...cok kiymetlim benim...
Simdiyse ondan bir bebegim oluyor...
Sukurler olsun...


...

Tabii bu gulluk gulistanlik haber duyma ve sevinme faslinin ardindan, oldurmeyen surunduren mide bulantilari yani hamileligin ta kendisi "level" i var  ki, bu seferlik es gecip Teo da  biraz daha zoom yapariz  o bolume...

HAYATIMIN DEĞİŞTİĞİ GÜN



Uzun yillar calisip didindigi mutevazi okulundan _nedendir bilinmez(!)_ bir anda apar topar ayrilinca,yaz ortasinda sudan cikmis balik gibi kala kalmis bir ogretmen dusunun...
Yeni somestir ile bir dans kursunda asistanlik yapip bir yandan da 3,5 yillik flamencosuna yeni workshoplarla yeni stiller katadursun,israrla onunla tanismak isteyen bir okul kurucusunun yeni fikirlerine tav olup, 2006 yilini, bir nevi yabanci menseili bu okula hazirlik calismalari ile gecirdigini...
Ve nihayet 2007 yazinda okulun "open day"i esnasinda yuzune "tiger"  maske ciziktirilmis dalyan gibi bir delikanliyi, Rapunzel misali okulun penceresinden gorur.Cocuklarla alt alta ust uste guresip yuksek kahkahalar patlatmasindan mutevellit bir ogrencinin zengin kabilinden akrabasidir turunde dusuncelere gark eder..

Orf calgilari ve dahi diger muzik aletleri ile kisa workshoplar sunmak oldugundan gorevi,yukardaki odasindan tutsak hislerle okul bahcesindeki panayir coskusunu izlerken, "tiger" muzik odasina da ugrar,birkac yuzeysel gayet gereksiz soru sorar,muzik ogretmeni de cevaplar...

Arkadas olurlar...

2008 yilinin kekik kokulu bir Temmuz aksami,kir dugunlerinin acilis videosunda, o gun tesadufen cekilmis fotografla baslar muzik...


:)

KAOS





Doğumdan sonra resmen feleğin çemberinden geçtik...Kimse darılmasın ama öyle?!!

 
Bebeğe alışalım,o bize alışsın,uykusuzlukla başedelim derken ilk on günün içinde üzerinize afiyet  hasta da oluverdiler hatta ahalicek oluverdik iyice şenlendi ortalık..

Nefes alamıyoruz,aldığımızı veremiyoruz,hani akıl edip uğraşsak fırk fırk burun seslerinden hallice bi ritm orkestrası kurup ''bak kızım vücudumuzla nasıl ritm tutuyoruz'' baabında vakit geçiricek bi aktivite de yaratmış olurduk..

Derken şu üzerinden espri yapamadığım, - nasıl geldiyse bir daha uğramasın inşallah -yoğunbakım dönemi bizi harap etti..Bir de daha kardeşine alışamamış;gördüğü yerde gizliden cimciği basan Leyloş da yarım gün okulunun 3 ay askıya alınmasıyla Bremen Mızıkacıları nın son üyesi gibi ''cuk '' oturdu evde kalan ahaliye...

Malzemelere bakıyoruz; lohusa ve hasta,ortam  elverişli olmadığından kimseye naz kapris yapamayan, biri kucağında diğeri eteğinde iki bebeli  bir anne,çooooook çalışan,ne olup bittiğini tam olarak daha kavrayamamış bir baba,2 yaş sendromunun göbeğinde inatçııııı, mızmıııııız,geçimsiz bir tatlı kız,iyileşmekle cebelleşen ve bir taraftan da  dünyayı tanımaya uğraşan,gazdan uçacak kıvamda minik bir  adam ....

:)))

Tamam,içime atmadım...Kendimi  iyi hissetsem de şöyle bir iki kahırbazlık timsali dahi gösteremediğimden Postnatal Sendromuma dalaleten,bünyede  zaman zaman hafiften  soldan soldan gelme anları olmuyor da değil..
Ama iyi idare ettim..Gurur duyuyorum kendimle ne yalan söyleyeyim şimdi...Sen kalk , dediğim dedik tatli cadıyla  körpe oğlanı Allahın zemherisinde dört duvar arasında eğlet...

Bebeği herrrrrr ama her kucağıma alışımda '' Mami,Teyoyu aaaama beni kucuna aaaaaal!!!!!'' serzenişini işit,onu neden şu an kucağıma alamadığımı  onun anlayacağı dilde anlat,kanmayınca başka yöne dikkatini çek,kalan elinle onu sev,yanına çek,oyalayacak malzeme ver (hatta bi keresinde bu malzeme at stickerlarıydı da, ben  bebeği doyururken,açıkta kalan her yanıma yapıştırdıklarıyla Veliefendi Hipodromuna dönen naciz bedenimde hani biraz kulak kabartılsa nal seslerıne ve ''Rüzgar sol koşuda...Pakize atak yaptı...'' kabilinden seslere rastlanabilir kıvama gelmiştim ki işe uyandım da duruma el koydum...

Belki bazılarınız kızacak bana ama,bazı akşamlar J eve girmeye yeltenirken, ondan önce davranıp ayağıma bişey bile geçirmeden dışarı kaçma isteğimi ,The English Patient filminin  (ki aşık olduğum,izlemeye doyamadığım bi filmdir kendisi ) çöl fırtınası sahnesinde jeepin içinde mahsur kalan Arapların kurtulamayacaklarını düşünüp ümitlerini yitirdikleri sırada Ralph Finnesin kapıyı açmasıyla  bir avazdan
''ALHAMDULİLLAHHHH'' diye can hıraş bağırmalarına benzetirim... :))))))
Bulsam o sahneyi de hemen koyuverecektim buraya ama bulamadım maalesef..İzleyenler izlemeyenlere anlatsın bi zahmet..

 Her beslenme anına  itina ile denk getirilen çiş ve kaka seansları ,el yıkama ve ''bingoo'' diş fırçalama eklentileriyle '' ikilemde bırakılıp bi oraya bi buraya koşuşturan  zavallı anne pozisyonu''ndaydım  her Allahın günü eksiksiz bu zamana dek... :)

Ve,
Şimdi cimcimem yine okuluna dönüyor Pazartesi günü...

Öğlene kadar neler yapsam diye şimdiden düşünmeye başladım bile..
Ama şu anda çooook uzunmuş gibi görünen sürenin zamanla ''çekip'', olmayacak kısalıkta,hiçbirşeyi yapmaya yetmeyen nankör zaman dilimlerine döneceğinin de bilincindeyim...Ne de olsa insanoğlu nankör...
Buna da şükür diyerek bi nevi  ''kartal kalkar, dal sarkar '' (burada yazar, kartalı kızına ve gariptir ki dalı da oğluna benzetmektedir) anlarının prensipte azalacağı, sevinç dolu bahar günlerine giriş yapmak için sabırsızlanmaktayım...

efendim, sağlıkla....
:)

1 Mart 2013 Cuma

GRİDEN LACİVERTE ( BATTAL BOY ) FASHION


 Soyle bir hesapladim,neredeyse hayatimin yarisini diyetle gecirsem de, kah lise yillarinda 70'e varip, kah otuzlu yaslara merdiven dayadigim yillarda 49'u goren;dengesiz kilo alip verislerden  DNA kodlari bozulup adeta GDO'lu patatese donen su zavalli bedenim yaklasik 3 yildir  ruhumun calkantilarina cevap veremez durumda..
  
 Unlu bir Ayse gibi ( Happily Ever Ayse :) )neredeyse sene asiri dogurdugumdan, sozgeciremedigim hormonlarimin esiriyim..

Hal boyle olunca da,hamile kal-dogur-kilo vereme-yine hamile kal-yine dogur-yine  kilo vereme  kosturmacasinda,yerimizde de adam gibi oturmayip evi de oradan oraya tasidigimizdan, uzuun yillardir kolilerle hic acilmadan oradan oraya savrulan  36 beden esyalarima sesleniyorum:

BENDEN UMIDI KESIN ARTIK!!! :(      SIZIN HIC SUCUNUZ YOK, BUTUN SUC BENDE!!!


Kutularda can cekisen canim kiyafetlerim:

Skinny jeanlerim,zarif bluzlarim,ince belli sigar eteklerim,kalem pantolonlarim,hatta onlari birakin, giydigimde orami burami potlettiginden -degen gozleri bozma ihitimalinden oturu-orada bulunan rahat mi rahat penye elbiselerim...


Ve tabii,kah hamile,kah dogurmaya muktedir,kah lohusa sisi ayaklarimi artik tasiyamayan caanim ayakkabilarim:

Hos babetlerim,naif sandaletlerim,cok uzulerek soyluyorum yeni alip da giyemedigim flexi spor ayakkabilarim ..

Sizlerden ayri bilseniz su zavalli ruhum nasil bir azap icinde..Aklima geldiginizde kalbim aciyor..Turlu renk ve stil farkliliklariniza inat nasil da duz bir domestik cizgide varlligimi surdururken-anlayana-depresif sinyaller gondermekteyim..


Veremedigim her gramin fersah fersah fazlasi bir aci ki sormayin gitsin, sizi o kolilerin icinde her hayal ettigimde, saplanan su yuregime...

Yerinizi hic bir sey dolduramadi- dolduramaz!

Yine de nasil olduysa bir yolunu bulup o kolilere girmemeyi basarmis, carsiya pazara,dost meclisine,ormana, yuruyuse  giydigim siyahi, penyesi guzel boru paca esnek pantolonum,senelerdir hem zayif hem sisman her halime uyum saglamis siyah penye elbisem,ve elbette siz: 3 yazdir giki cikmadan ayaklarimin altinda surundugunuz yetmezmis gibi bir de onlari zayif gosterme cabasi icinde,corapsiz giydigimde vurmak soyle dursun yokmus gibi hissettigim,ne var ki artik KARE SEKLINDE :) goze gorunen puda rengi babetlerim (vallahi opesim var )

Sizlere de tesekkuru bir borc bilirim...


Lakin,

Bana sittin sene olmus gibi gelse de,2012 Eylul unden beri giydigim,hangi malzemeden yapilmissa artik,her havaya (ruzgara,yagmura,serine,kara, tipiye) uyan, sirtimdan cikaramadigim ama bir taraftan da aslinda Jye ait oldugundan mahcup dolastigim, emanet; bildigin maskulen gri lacivert XL yagmurluk, sana sesleniyorum:


ARTIK CIK HAYATIMDAN, SENI GORMEK ISTEMIYORUM YAHU, YETER!!!