30 Mayıs 2013 Perşembe

KİŞİSEL GELİŞİM



Yaz bile geldi biz bebelerle içerde eğleşirken..

De......

Kafamızın içi netse farkederiz ya pek çok şeyi...Şu aralar kafamızın içi allak bullak...

J yeni bir okula kapağı atma derdinde..Geçirdiğimiz yıl sağlık,para gibi konularda azıcık sınandığımız ama yılmadığımız bir yıl oldu..Bu yıl refaha ermeyi hedefliyoruz maaile..Daha az acile koşuş...daha az sümük...daha çok para ve saire...

Dedim ya kafamızın içi dopdolu onu mu yapsak bunu mu yapsak, o okul mu iyi buna mı başvurmalı,ben çalışmalı mıyım yoksa evde mi oturmalı bir yıl daha...
Bunların hepsi gelinciklerin yüzlerini gösterip sonra sessizce elveda dedikleri sahneyi göremememize,mor salkımları kaçırmamıza,havuzun dolaylarında su da illa su diye vraklayan sevimli gece kurbağalarını çığırtkan partilerini alarm zannetmemize,çilekleri  neredeyse kaçırmamıza sebep oldu..Neyse ki yaseminleri yakaladık...onlar da kapımızın zili gibi yakın bize, rayihaları evi çınlatmakta da ondan :)

Stress... stress... stress...Haber geldi mi okuldan,o mu bu mu ...Nasıl da yersiz  olduğunu geçen gün Gülizar uğrayınca farkettim ki acı oldu...

Severim kişisel gelişim kitaplarını...Basitçe ve öz, farkedemediğim şeylerle karşılaşmak ve o anı yaşamak hoşuma gider..
Geçenlerde nerede okumuştum hatırlayamadım ama aslında o farkındalık anını o kitabın değil o ana kadar yaşananların sağlandığı anlatılıyordu bir yazıda..O yüzden bir kitabı okuduğumuzda hepimiz farklı şeyler anlıyorduk...Biriktirdiklerimiz bir anda ışıyıveriyordu işte o son cümleyle...
Bu son iki yılda ne çok böyle an yaşadığımı düşünüp sevinedururkenGülizar ın cümlesi,söylediği andan itibaren gerekli zamanlarda kafamda çınlamaya başladı...

Bu kadın ne de güzel özetledi esas olanı...

Geldi...Yaklaştı usuldan Teo ya,benim arkam dönüktü...
Teo gülmeye başlayınca'' dayun hırkuzmu? he?  he? deyip durduğunu,güldüğünü  farkettim...
Ne dedin? diye sorunca da '' Ayağunun altunu gıdık edünce gülüyosa dayusu hırkuz( hırsız evet ) dillee '' dedi...
Güldüm ben de...Annem de bizdeydi,gel çay içelim deyince de oturdu yanımıza,sonra laf lafı açtı neden bilmem içlendi..
Derken o cümle geldi işte...

'' Şinci ne var bilion mu ablam,şu dünyada gulerek ekmeağni yimek!!!En başı o!!!''

O an  hepimiz yaa dimi dimi dedik..

Gülizar işim var dedi kalktı gitii...

Annemle başbaşa kalınca da farkına vardık ki, ne güzel özetledi yahu...Hakikaten şu dünyada en önemli şey, oturup da gülerek ekmeğini yiyebilmek..

Gerisi laf-ı güzaf değil mi?

Ne muhteşem bi özeti Y A Ş A M A K deyip de  çokça ciddiye aldığımız şeyin...

E Gülizar nasıl öğreniverdi bunu böyle?..Hangi kitapları okudu?..

Herşey kitaplardan öğrenilmiyor,biliyorum...Hayat okulunda okuyor Gülizar...Eteklerinde onca dert, onca yük...

Bilge kadın vesselam...

Ben diyorum...Şu Gülizar da var bişeyler...

 Sahi...Kim o ?

:)


29 Mayıs 2013 Çarşamba

DÜŞÜNMÜYORUM, SADECE VARIM !


Yine şöyle bir düşünesim tuttu...

Ve anladım ki, şöyle bir düşünesim tutmayınca,gün içinde düşünmüyorum ben!

:)

Düşünmeme  gerek yok zira her sabah horozlarla 05:30 da kalkıyoruz Teo ile..Hiç şaşmaz..Uyanmak için düşünmeye gerek yok!Ağlıyor ya da duruma göre ''agguuu'' luyor,ki ikincisi tercihimdir,kalkıyorum!Sonra ''gün ışıyana kadar nerede tutsam bunu ?'' ya geliyor sıra,yatak odasında kalsak J uyuyamıyor dönüp duruyor yazık,salona geçsem kız Teo nun çığırtkanlığına koşup  geliyor Kamber misali...Ben düşünmeden her halükarda yanlarında hazır ve nazırım..Düşünmüyorum...Sadece varım :)
Sonra Teo nun kahvaltısı, ne verilecek herşeyi ezberledim artık,değiştire değiştire veriyorum,düşünmeye gerek yok...Kızı okula götürme faslı sonra..Ne giyeceği akşamdan hazır,çantasını da yatmadan hazırlıyorum,düşünmeye gerek yok yani..Kızı bırakıyoruz kardeşi hazır ve nazır yanımızda,okul yolunda güle oynaya..
Eve geliş ve benim kahvaltım bu kez..Düşünmeye gerek yok ,diyet peynir azıcık,salatalık,domates,açık şekersiz çay!Oldu bitti bile..
Öğlene dek evi derle topla..Arada -hiç şaşmaz-tam açamayacağım bir zamanda annem arar günlük tekmil için..Herşey belli..Sonra eve gelir sıra,yıkanacaklar varsa onları at makineye,unutma,kızın çamaşırları zaruri ise bize katılır ama Teo nun kileri ayrı yıka,beyazları da ayır bak o mavinin ne işi var makinede al onu..Bittiyse dikilme öyle,ne duruyorsun, seriver kurusunlar güneşe karşı...
Eyvah,kız okulda kaldı yetişelim alalım yine Teo da tanıklık etsin bu tabloya her gün olduğu gibi,aman bir değişiklik olmasın sakın,kız çok dikkatli..Farklı bir ayakkabı giymemeli sabahkilerden,oradayım sanmakta zira...Kardeş de kazara Leyloşun eski pusetiyle gitmemeli okula, izin yok abladan buna henüz..
Kızla 1 dakikalık yoldan 10 dakikada geldik mi şanslıyız,biraz kendi haline bırak düşünmeye gerek yok..Oynasın...Yorgun zaten ,birazdan ''  Anne çay yapar mısın biberona?'' diye soracak, düşünmeye ne hacet,herşey hazır tezgahın üzerinde mini minnacık koy bitki çayı granülünden,40 C su ekledin mi kız da uyur 5 dakikaya..
Kaldık mı yine Teo ile ben bana...Oyunlar karşılıklı..Sevimli gülücükler...Onda da uyku esameleri..Daha çabuktur eli ikisinin de birbirinden uykuya davet  de varsa...Düşünmeye gerek yok,o uyuyunca yemek vakti,kız ne yemeli akşama,ya oğlan?Bizim belli,soslu ot! :) düşünmeden bir çırpıda (!) hazır hepsi..E o mutfağın hali ne öyle..Elin değmişken kapının önünü de süpürmeli,kedi-köpek tüyleri...kuru yapraklar..toz toprak..Açıldı bak ne güzel,
Düşünmeye gerek yok tamamen tuzsuz sever J ben de pesto soslu..Hazırla tabakları, kızı oyala ki masanın üstüne çıkmasın,al sana oğlan da uyandı ikisini birden oyun odasında eğlet baba gelene dek ..Düşünmeye ne hacet, kurbağalı olan oyuncağı  Teo sever, kız ister ki illa kitap okuyalım birlikte sonsuza kadar,bıraksan...Şükür bizim gibi...
Kapı mı? Ahhh J bu...hadi hemen yensin yemek de daha çocukları yatırmaca..Ama Leyla koştu durdu bahçede  bütün gün..Yıkansın önce girmesin yatağa tozu toprağıyla..
Al yunusuyla Çaki bebeğini düşünmeye gerek yok..Fazla durmasın suda uyku saati geçiyor..Oğlanda ''agguuu''lar naraya dönüyor,hemen yatırmalı...düşünmeden iyi uykular..
Kız babada şimdi...Neyse ki uykuya baba ile gitme sevdalısı...
 ....

S E S S İ Z L İ K ....

Hem de , saatler sürme  olasılığı en yüksek olanı...

İki dakika bahçede oturmalı...Dertleşmeli iki satır sevgiliyle...Ah,yaseminler açmış...Baygın kokuları üzerimize sinmekte...
Bir ses mi geldi? Hangisi acaba?
*saadet miş...
Gel sen de yanımıza...
O da ne?

Hiç durmadan kaşınıyor?

Ahhh nasıl da DÜŞÜNEMEDİMMMM!...

Parazit damlasını damlatmalıydım,  1 haftageçti...

:)




16 Mayıs 2013 Perşembe

periler


Hiç size de olur mu?

Bazen uyandığımda anlarım ki  ''  g e l m i ş l e r   ''


Sanki ben yatağımda uyurken sihirli çubuklarıyla gelip tüm endorfin ve serotonin deposu,sabır,tefekkür,hatta şükür,metanet,soğukkanlılık,olgunluk ne varsa alıp götürmüşler...
Düşük omuzlarım,kuru cildim,ve fersiz gözlerimden anlarım.
O sabah anne şapkamı değil takmak bir kutuya koyup kimsenin bilmediği biyere saklamak dürtüsü olur içimde...
Her zaman kaldırabildiğim ağırlıklarla sınanırım ilkin, anakucağını şurdan şuraya kaldıramam.Gözümün ucunda gözyaşım,yeltensem iki yumurtayı bir araya getirip kıramam sanırım...
Soru sorulmasın isterim hiç...Mavi gömlek nerede,marketten ne lazım,kedinin maması var mı hepsi bilinsin, yolda yürürken beni kimse görmesin,bebekler ağlamasın,telefonum  çalmasın,bu gün hiç bir şey olmasın,bu gün  ben yokum,suretimdir gezinen ortalıkta aslım bambaşka diyarlarda bu böyle bilinsin isterim...

Ah nasıl özlerim delice sadece sessizliği ve yalnızlığı...Hatta hepsinden de öte karanlık odam,yorganım,yastığım ve ben nasıl da bahtiyarım...

Seslenseler duymam,çağırsalar gitmem bir garip halde olur korkarım sonunda kendimden.Bir sonraki adımda neyi yapacağımı kestirememek ürkütür beni...

Akşam çökmeye başladığında usuldan derin bir oh çekerim sonra...Yakındır çünkü herşeyin yavaş yavaş sessizliğe bürünmesi...Adeta uzaktan izler gibi hissettiğim, o gürültüyle yenen akşam yemeğinin kırıntılarını usulca topladıktan sonra masadan,ev ahalisinin bir bir uykuya teslim olma anını adeta nefesimi tutup beklerim...

Neyse ki insaflıdırlar, bir kaç gün sürse de alıp götürdüklerini geri getirmeleri, bazen sabahına iyi uyanırım...
Eskisi gibi olmak tamamlanmışlık hissi değil de '' güzellikler bahşi '' olarak algılanır bünyede...Bana ait olanları yokluklarında duyulan özlemle,şükranla bağrıma basarım.

14 Mayıs 2013 Salı

TESADÜF

Tesadüf...

Yok öyle bir hikaye der durur,bunu düstur edinirimdim  kendime... Hala da öyle ya...

İnanmak istemem hayatta-- bişeyin bişeyle denk geldiği için-- buluştuğuna...Ne bileyim zamanı geldiğinde ''çorap söküğü'' daha cuk oturuyor yaşadıklarıma...
Hissettim  ilkin içimde olup biteni,inandım sonra gönlümden...Yazadurdum, bi geceyarısıydı...Kelimelerim bitene, sabah olana  kadar...
O sabahtan sonra başka biri gibiydim artık..İçimde ''hatırlamaya çalışılacak olanlar'' kabilinden bi odanın kapısı ardına kadar açılmış,ne var ne yok dışarı çıkarılıyordu tarafımdan...Taşınıyordum yahu...
İçimde kilitli kalmış deliyi dışa vurmuş olmanın pervasızlığıyla savruldum esen rüzgarla..Ne isterse canım yazdım..Çoğaldı da çoğaldı yazılar,birikti...birken bin oldu kelimeler.

Derken günlerden bir gün başkalarının da farkına vardım..Şöyle bir kapıdan uğradım onlara da.Sahi ne çokmuş benim gibi hisseden..Çileden çıkan kolayca,kaçmak isteyen bazen, bir kelamdan odaları yıkılan,gözyaşı sel olup akan,sular durulduğunda da yüzünü gösteren güneşe sevdalı hiçbişey olmamış gibi deli divane dolaşan...çoğu zaman hayatına,hayata getirdiklerine,hayatında olanlara aşık ...

Demek herkesin yarası vardı...Ve herkesin bi cevheri...

Kendimi doğan görünümlü şahin misali, içi başka dışı başka bilirim derim ,nasıl bilirsiniz diye sorsalar...Suretimdeki vel fecri okuyan bir çift pırıltılı göze karşılık yedi dünyadan bihaber safın önde gideniyimdir zira...Ne oyun edesim vardır kimseye ne  de ettikleri  oyunu anlarım..

Bi  sırrım vardır benim :
Herkesi kendim gibi sanırım...

Fakat bugün öyle bi şey geldi ki başıma,sebebini anlayamadım ben bunu neden yaşadım...
Biyerden birinden duymuştum bir delianne varmış..O da  yazarmış...Ne hoş dedim ilkin deliler çoğalıyoruz..Deli olmak iyidir zira, bin akıllıya taş çıkarır baktıkları pencere..

Bakarım dedim öteledim zamanda..Bakarım sonra...Ama ben diyeyim iki gün,siz deyin üç gün geçti,
Kısmet bu güneymiş!

Tahminimce iki oğulcuğunun yüzlerine  çiziktirdikleriyle yarımşar suretleri  mest etti beni ilkin...
Sonra destur deyip girdim içeri ki, beni benden aldı gördüklerim..
Elimin  değdiği her yazıda içimdeki  bişeyi hatırladım,gözümün dokunduğu her fotoğrafta  daha önce gittiğim biyere gittim...Ona baktıkça kendimi gördüm, bana baktıkça onu seyrettim..Belki hepsini kendim uydurdum,belki de doğruydu sezdiklerim ...
İlerlerken gizil bi bahçede iki arada bi derede,içime doldurdum elimin değdiği kelimeleri,değemedikleriyle sözleştim en yakın zamana...
Derken bir İ. gördüm ki neden bilmem kalbim duracak sandım,bi işaretti sanki,  o da İ. diyordu işte benim J.dediğim gibi sevdiceğine...
Ne işareti,ne olabilir ki?
Neden bu kadar duygu seli?

Ben seni çok ama çok sevdim delianne...

Dediğim gibi yapraklarımı döktüğüm bi güne denk gelmesine bağlamalı mıyım bu yoğunluğu..bilemedim..durdum...durduğum yerde de sustum..düşündüm...

Kalktım bi kahve yaptım sonra..Sen de seversin bilirim, bu yüzden biri sana, biri bana...

İskoçya da değil de Selimiye de oturduğun yıllarda muhtemel Çengelköy deydik biz de...boğazın sularına nazır o geniş terasında yudumlamak üzere..bi hayale durdum...

Ne vakit özlesem biyeri  kısalır mesafeler, ne vakit kendimden izler bulsam bi yürekte o kapı komşum olur...

Kapını çok aşındıracağa benzer bir delikız var kabul buyurursan...

Ben

 bu

 '' T  E  S  A  D  Ü  F '' ü
 
 çok sevdim

:)




8 Mayıs 2013 Çarşamba

BU FASULYE... (:

Merhaba yeniden delikızın mutfağından...

''Yine ne değişik yemekler yaptın?'' demediğinizi biliyorum,öyle bi ses de duymuyorum :)

Hem zaten ben değişik bişeyler yapmıyor çoğu zaman günü kurtarıyorum :)

Bu gün de sizlere kendi usulüm fasülyeyi tarif etmek isterim, zira yeryüzünde bu kadar kolay pişen başka da yemek yoktur diye de düşünmekteyim...
Aslında eskiden pişirirken de kolay yoluna kaçar,herşeyini ( soğanını, sarımsağını, rende domatesini ) çiğden koyar hatta  çevirmeden  suyunu da ekler kendi kendisini pişirmesini beklerdim..
Bu kez bunu da yapmadım bakın neler oldu..
Hiç vaktimin olmadığı bir öğleden sonra Teo ıkınıp sıkınır, Leyla ''terliğiiiiiiim de terliğim nerdeeee'' diye bağırıp  tepinip dururken anladım ki ne domates rendeleyebileceğim, ne fasulye ile ilgilenebileceğim...
Ben de fasulyeleri ayıklayıp ikiye üçe kestikten sonra  tencereye koyabildim ( şu karnıyarık tencereleri vardır ya..) bol sarımsağı ve soğanını robottan geçirdikten sonra  zeytinyağını ekleyip sadece kapağını kapattım,çok az şeker ve tuz ilave ettim,bağırış çağırış, hengamenin orta yerinde de karıştırmak aklıma geldikçe karıştırdım...

S U S U Z. . .

H A A A R İ K K A A . . .

B İ R    F A S Ü L Y E   O L D U...

 Bir nevi  kavurarak pişmiş oldu ama kapağı kapalı da piştiğinden kendi buharında hafiften kavrularak pişmiş oldu...

J ''Bu fasulyeyi nerden aldık hep ordan alalım'' dedi ve çalakaşık yemeye devam etti, anlamadı her zamanki gibi fasülyenin değil, pişirenin efendim o marifet...

 Eminim denemişsinizdir ve siz çoktan biliyorsunuzdur bu stili elbette...Benimki yazmak olsun işte...El yordamıyla yaşadığım için çoğu zaman,yemekler de herkesten çoook sonra bilindik usullerle pişiyor bizim evde...

:)


afiyetle...



3 Mayıs 2013 Cuma

TAŞBOYASI DOOR STOP

Baharı iliklerimize kadar hissettiğimiz,hatta fazla güneşe karşı durursak yanakları kızartacağımız günler geldi çattı..Hatta evimin karşısında 6 aydır, medeniyetin  neredeyse tek belirtisi olan  villa inşaatlarında çalışan, ana-kız okula giderken Leyla nın meraklı bakışlarına gark olan,keyfi yerindeyse soru yağmuruna tuttuğu inşaat işçilerinden bile tak tak, tuk tukların fonunda yanık yanık türküler duymaya başladık..Eeee naapsınlar onlar da keyfe geldiler..

Efendim hal böyle olunca ben de  '' şu kilolardan nasıl kurtulabilirim '' i düşünürken Ata Demirer i yürüyüp yürüyüp 30- 35 kilo vermiş duyunca,aldım oğlanı yanıma,yürüyorum gece gündüz demeden..Az gidip uz giderken de orman yolunu bitirip çoğu zaman caddeye,irice bir şantiyenin ve bir inşaat taşçısının olduğu  yere doğru salıyoruz kendimizi...
Bir...İki bu böyle devam ede dursun, bi süre sonra bu taşçıda da ne varmış böyle deyip,kafamda ulus pazarını canlandırarak tezgah gezer gibi kocamaan hangar gibi dev taş varillerini teek tek dolaşmaya başladım..Derken günler günleri kovaladı o koskoca yerden 1 tane taş aldım eve geldim, ''bu bana lazım olur''
düşüncesiyle..Sonra da eve gelince sürekli kapanan bi kapının önüne doorstop oluverdi kendiliğinden..Sonra  bir gün yahu bu böyle çok çıplak,buna bişiii yapmalı dedim öyle de birkaç hafta geçti '' Aaaa fikrim geldi,ben buna bodrum evi çiziktireyim '' dedim, birkaç gün daha geçti ben buna kelebek yapayım dedim, öyle böyle eski çalıştığım okulumdan çok sevdiğim bir arkadaşımla buluşacağım bir gün  ''ben bunu boyayıp door stop yapayım da arkadaşıma götüreyim'' e geldi iş..
Kelebek yapmadım da kuş oldu...ve ben bu '' taşboyası door stop '' işine aşık oldum..Ortaya çıkan şeyler öyle çok matah şeyler değiller evet..Ama yaparken çok keyif aldım ve kendimi geliştirebileceğimi de biliyorum...Hatta evde Leylanın deniz kenarından topladığı küçük taşları da yakalayıp üzerlerine cupcake çiziktirdim,Allahım durduramıyorum kendimiiii :))

O halde gelsin delikızın taşları..














Bunları yapınca çok sevdiğim bir dostuma gösterdim ilkin..''Ben güzel şeyler yapmak istiyorum,bunlar da benim eskizlerim,sence iş çıkar mı'' deyince'' delimisiiiin ''demez mi ? Ama söyleyeyim, arkadaşım bihayli pozitif, çok da iyi yürekli  biri ve bir insanı  ASLA incitemez... :) ondan cesaret alarak buraya koymak istedim bunları, azmedip çalışıp güzel şeyler çıkardıkça karşılaştırmak istiyorum bakalım yol katedebilmiş miyim yoksa aynı yerde kuş mu çiziktiriyorum...

İstediğiniz taş olsun, ne istersiniz?

 Size ne yapayım?

:)