20 Şubat 2014 Perşembe

delikızın evi " bir " yaşında

Şu 365 gün olarak telaffuz ettiğimizde hiç geçmezmiş gibi görünen bir yıl nasıl da çabuk geçiyor.
Yani tam 365 gün mü geçmiş benim canım deli evimin kapılarını aralayıp hiç adetim olmadığı üzere tanıdık tanımadık herkesi içeri buyur edişimin üzerinden?

Dile kolay!

Bu kelimeyi çok severim...

Geçenlerde "Aslolan yolculuğun ta kendisi" diye bir cümle okumuştum Refikanın Mutfağında da nicedir yapmak için çabaladığım geldi aklıma.Kah yapabildim,kah dört nala bir at gibi hiçbirşeyi farketmeden koştum durdum günler boyu...Bloga bakıca da günler nasıl geçmiş çoğunun altındaki duyguyu okudum hızla...

Teocuğun da  aileye katılmasıyla çok daha koşturmacalı günlere gark olduk :) çok daha fazla yorgun,çok daha fazla mutluyuz ama yeminle :)
Yine de 85 kg olmaktan,doğumdan sonra sadece 4 kilo verdiğimden,hantallığımdan,bıngıllığımdan çok utandım,gizli gizli ağladığım günler öyle çoktu ki...
Eski fotoğraflarımı görmek istememeye ve yeni bir kare bile fotoğraf çektirmemeye vardı bir süre iş.
Çalışmıyordum da artık,demek ki işe de yaramıyorum o kadar fazla diye depresyona sürüklendiğim günleri dizsem burdan kocamın memleketine yol olur.
Yedikçe kendimden nefret ettim, kendimden nefret ettikçe yedim...Sonra silkindim bi gün...İnandım kendime ve yana döne bi çıkış kapısı aradım kırmızı başlıklı kızın büyükannesinin evinden bile daha ormanın derinliklerinde bir kuytuda olan evimde...
Daraldıkça dışarı attım kendimi ama dışarda bir şey yoktu ki ağaçlardan ormanı göremiyordum :) bir fıkrada olduğu gibi. İnşaatlara taş satan hangarları pazar niyetine gezdim durdum. Sonra otu,çeri çöpü,ağaçları,bizim bildiğimiz anlamda "evsiz" yığınla hayvanı dinledim sabahtan akşama...Mevsimlerin geçişlerine bu yıl tanıklık ettim ben desem nasıl hüzünlü bi cümle olur değil mi? Hevesle çiçek açmış ağaçların ağırbaşlı bir yazın ardından nasıl gözümün önünde sararıp solduklarını, karda bile başlarını uzatan mini minnacık çiçekleri gördüm. Artık muhteşem cümleler kuran güzelimin okulundaki gülen yüzlerle,sıcacık kalplerle dertleştim kısacık kapı önü muhabbetlerinde...
Sonra bi gün bir baktım elimde kalemle masanın başındayım anlatsam nasıl uzun zamanların ardından...Kız masanın üstünde çömelmiş otururken kağıda dökülenler pek hoş geldi.Biri konuşuyor gibi, hissettiklerim başkalarının düşünceleriymiş gibi, en önemlisi de anlattıkça ferah bi duygu kapladı içimi...
Olsa olsa delikızın evi olur bu yerin adı dedim içimden.Deliliğe duyduğum derin saygı bambaşka biyerde dursun,deliliğin arkasına saklanıp sürç-ü lisan etmek kolay da geldi belki...
Evet.
Amaca hizmet etmiş,denetledim bugün blogumu,vizyonumu :) misyonumu okudum.Anmalık keyifli bir  defter gibi olmuş,ne mutlu oldum...
İlkin her haber ettiğim, hepsini okusun istedim benim hevesimi üzerinde hissederek...Herkeslere hoş gelsin istedim.Ama utandım da heryere yapıştırmaktan içimden geçenleri, sayıp döktüklerimi...

Sonra her zaman olduğu gibi duruldum...

Durup bir baktım penceremden etrafa...

Sanal dünyada aynı hevesle kalem oynatan insanların seslerini duydum sonra...

Hırslara,doyumsuzluklara,vurdumduymazlıklara ve umarsız duruşlara,beklentisiz kendini ortaya koyuşlara şahit oldum.Susup da dinleyince hepsi usul sul fısıldıyordu zira...

İşe başlama fikriyle ürperdim.Erken bahar havalarına aldanan kiraz çiçekleri gibi çiçeklendim ilkin...Sonra kesif  bir korku kapladı her yanımı...Ne de olsa 4 yıl ara vermiştim.Yeniden işe yarayacaktım ama yaşasındı,olabilirdi...
Binlerce defa sorguladım kendimi,oğulcuğumu yaban ellere emanet edecektim yüreksizlik miydi yaptığım?
Her deneyimin bir kazanç olduğunu bilerek içimi ferah tutmaya çalıştım.
Yeniden öğretmeye başladım.Kendimi hatırladıkça sevdim :) silkindikçe kendimi hatırladım...
Bedenimdeki ağır yüklerden kurtuldum acele etmeden,şu yaş gününü kutladığım bir yılın içinde tam 20 kilo verdim...
Bir arpa boyu kat ettiğim yollarımı kucakladım,farkına varmadan annem gibi olmayı denedim,baktım işe yarıyor...

Şimdi tabloya yeniden bakalım:

Herkes gibi fani; hala verilesi kilolara ev sahipliği eden, zaman zaman depresif hisseden, pek çok zaman pek çok şeye yetişemeyen,34 yaşında,40 beden, sıradan bi müzik öğretmeniyim.

ve

K  E  N  D  İ  M  L  E      G  U  R  U R       D  U  Y  U  Y  O  R  U  M ! ! !

Öfkelerimi, yetişemediğim işlerimi, değişmiş bedenimi yeniden sevmek için elimden geleni yapmamı, gözyaşlarımı,küçücük zaferlerimi,sarfettiğim yanlış sözlerimi,yalnızlığımı,pek az ama vefalı dostlarımı,biraz daha susmaya ve dinlemeye dair mücadelemi,her ne olursa olsun kendime zaman ayrımak uğruna bi taraflarımı yırtmayı (kaybolmamış olmamın yegane kanıtı) yorgunluklarımı,boşverip kaytarmalarımı,erkenden uyuyakalışlarımı,itiraf edip sevmeye uğraştıkça çiçeklenip güzelleşen yanlarımı,kısacası herkes gibi olduğumu,insan olduğumu farketmemle başlayan "çiçek-böcek" hali değil,gönülden iyi hissetme halini

KENDİMİ SEVİYORUM...


...

Ha unutmadan, blog yazmak konusunda bana sonsuz destek olan biricik beyime ;)arkadaşlarıma ,dostlarıma; paylaştığım postları bir çırpıda okuyup bitirip beğenenlere, sessiz takipçilerime, göz ucuyla takip edenlere, bakmaya bile tenezzül etmeyenlere, hepinize sonsuz teşekkür ederim...

delikızın evi sayenizde var çünkü!

 ;)





11 Şubat 2014 Salı

biri beni izliyor doktor!

Ben her zamanki gibi bunu yazmaya da geç kaldım.
Halbuki aklımda ne güzel şeyler vardı yer yer çaresizliğimden ağlamaklı olmayı bi tık geçip hiddetli gözyaşlarına boğulduğum hazin tatilimin komik taraflarını derleyip toplamıştım kafamda" O kadar da kötü değildi aslında " diyebilmemek için dönüp de okuduğumda belki...

Öyle çok şeyi sıraya dizmişim ki yapılasılar listemi kontrol ettiğimde şimdiye kadar yaptığım keklerimden bile kabarık olduğunu farkettim...Öyle ki taş boyamak, kızın duvarına resim çizmek,geceleri okumadığım  kitaplarımdan tırtıklamak,sevdiceğime vakit ayırmak,Cats Musicaline gitmek,bi filmcik izlemek,yatak odasına strafor kartonpiyer ( baş harflerini büyük yazsam Fransız bir yazar gibi durabilecek olan bu saygı duyulası isim aslında kornişleri kapatmanın şık yolu olan o kremamsı beyaz tavan süslerinin "fake" halinin adı oluyor efenim) uygulamak...
Bunları yaparken bebelerin nerede olabileceklerini düşündüm kim bilir?
Bi şekilde odalarında saygı çerçevesinde güle paylaşa oynayabileceklerini mi düşündüm anımsamıyorum.Anımsadığım tek şey: İlk sabahtan itibaren en geç 05:30 dolaylarında kalkar kalkmaz "ANNNNAAHH"  diyerekten paçalarıma yapışan Teonun günün sonuna doğru yatıp uyuduğunda bile bir deniz gezisinin ardından karaya çıkıldığında hissedilen dalgalanma halini anımsatır bir rüzgar dolaşmaktaydı ve uğuldamaktaydı adeta paçalarım...Derinden sesler duydum tatil boyunca aşağılardan biyerlerden hep kah sahi kah değil ama o ses benimleydi...
Her sabah 5.30 nöbeti J ile başladı,7 sularında iki bebenin nitelik ve nicelik durumları rapor edilerek özenle teslimat yapıldı.Kah 9 sularında birlikte kahvaltı ettik kah biz curcuna şeklinde erken yedik yemeğimizi...

Bu arada tatil boyunca havanın kasveti ve soğuğu yüzünden parklara atılamayışımız yüzünden Leylam can sıkıntısının üstesinden gelebilmek için olabildiğince kendini zorlasa da,buna mukabil  Teo yürüme çalışmalarına,neredeyse onlarca kere düşüp kalkmalarına bir de ondört günün birinde bile iyileşme belirtisi göstermeden -salyayla karışık yeşil sümük- halini korumasının yanı sıra iki diş çıkarmayı da uğraşlarına eklemiş olmasıydı...
Mutfağımda yemek yapıyorum: paçamda yavrum,bir diğeri de küçük tabure üstünde yamağım rolünü kendiliğinden üstlenmiş.Bana hep binlerce parçalık puzzlenin her defasında başka ve birbiri ile alakasız parçalarıymış gibi görünen, aile eşrafının henüz kurumuş bitmeyen çamaşırlarını katlamaya çalışıyorum: paçamda yavrum,bir diğeri yanımda" Ben de sana yardım ediyorum bak anne" diyerekten katladıklarımı açarken .Tavanla yakınlaşmışım öyle böyle değil,macun sürüyorum biteviye dilimde "ya sabır" paçamda yavrum,bir diğeri altımdaki tabureme çıkmaya yeltenmiş ikimiz üzerindeyiz.Taşlarımı boyuyorum:paçamda yavrum bir diğeri masanın üzerinde oturup henüz boyadıklarımı elden geçiriyor.Duvara ağaç çiziyorum:paçamda yavrum bir diğeri koyu lacivertle bir diğer duvara papatya çizmiş...

Ama ne yaptım?Elbette evlatlarımın tüm ihtiyaçlarını (duygusal ve fiziksel) giderdiğimden emin olduğum ve o çok sevdiğim "arta kalan" zamanlarda aklımdakileri gerçekleştirmekten geri  durmadım herşeye rağmen "paçamdaki" ve "birdiğer" diye ayırdığım yavrularımla...Zira listemdekiler kabarık olmasının yanı sıra pek mütevazı ve ev dolaylarında gerçekleşebilecek hedeflerdi.
Şimdi başardıklarımdan dolayı gururlu ve okullar açıldığından mütevellit pek bir mutlu,etekleri toplayarak dolambaçlı orman yolumda okuluma kavuşmanın kıvancıyla taban tepmeye başlamamın ikinci günü...

Arkadaşlar ve okul ahalisi neden bu denli şen olduğumu anlamakta her ne kadar güçlük çekseler de:

Yaşasın okulumuz!