19 Haziran 2013 Çarşamba

SEN HİÇ ATEŞ BÖCEĞİ GÖRDÜN MÜ?


Bugün her günkü gibi başladı...

Erkenden kaltık ahalicek...Teo mızmızlanırken Leyla okula son hazırlıklarını yaptı her zamanki gibi...Okula birkaç gündür daddy bırakmasına rağmen bugün sen götür dedi götürdüm.Sonra rüzgar gibi geçen öğleye kadarki saatler ve Leyloşu okuldan alış...Daddy erken geliyor artık,salata yaptı bizim için  ve saire...de...Öğleden sonra afakanlar bastı bana yine...yeniden...Sıcak bir taraftan..Nankörlik mü  demeli diğer taraftan...
Akşamüzeri hatta hayır,yemekten sonra,artık yavaş yavaş uyurlar telaşındayken ben J nin sorusuna galiba biraz paçozca cevap verdim...Paçozcaa cevap nasıl oluyor?...Dırdır mırdır yaptım biraz ve biraz da histerik bi tını duydu  J aralara serpiştirilmiş herhalde ki,Leyla nın arkasından el işaretleriyle

''Dışarı çıkmak istermisin belki bişeyler içmek???''

Yapınca bana bunu değil de

 ''Paris e gidelim mi ilk uçakla bu gece çocukları annene bırakıp ''

demiş gibi ağzım yüzümün orta yerinde sırıtmaktan cart diye yırtılır diye korktum bi ara... :) Ve anladım ki durum vahim yine...Ve daha sonra anladım ki J beni benden iyi biliyor...

Tatil yakın...Yaz tatili...Ama biz evdeyiz.Biliyorduk zaten bunu geçen sene taşınırken buraya...Ama teoride tamam olur dediğin şey pratikte bazen zorlar ya insanı,benim küçücük ev cumhuriyetim tehdit altında gibi hissediyorum,siz yabancı değilsiniz ne yalan söyleyeyim...Bir burası,evimin sınırları vardı bana ait ve demirleyip kaldığım,o sanki elden gidiyor yetişin dostlar kıvamındayım ben..Ne ayıp adama :( Utanmaktayım da yazarken...Neyse efendim uzattım ama sündürmeyeyim,dakikasına neredeyse ahalicek hazırlanıp arabadayız...Nereye gidiyoruz bilmiyoruz...Seviyoruz ormanda kaybolmayı,çıkmaz bir sokak  zannedip sonunda bir dere ile karşılaşmayı,orman yolunun kıvrıla büküle ilerleyen karanlık kuytularından şehir yollarına  geçivermeyi bir anda paha biçilmez buluyoruz ailecek :)
Bu akşam da güneş pembenin kallavi tonlarında yarımdaire şeklini almış hoşçakalın derken, ineklerin yanından geçtik selamlayarak her birini tek tek,sonra sokak köpekleri takıldı arkamıza...Derken uçsuz bucaksız ormanın kıyısında iki küçük ev gördük bahçelerinde de kümes...Sanki onlarla randevulaşmışız gibi kucakladım Leylayı indim arabadan...Küçük kızım bir buçuk yıldır kitaplarında gördüğü pofuduk minicik civcivlere merhaba dedi ürkerek ama nasıl sevgi dolu bakışlarla...Ben...Ne çok özlediğimi farkettim o minik canlıları,çipil gözlerini,annelerinin altına kaçışlarını o annenin kanatlarını aralık bırakarak ha oturdu ha oturacak pozisyonda sabırla nasıl beklediğini...Özellikle koşarlarken bana dünyanın en komik hayvanı gibi görünen tavukların ulvi ruhlarına saygı duruşu yapasım geldi...Leyloşun da ağzı kulaklarında,içlerinden birini gözüne kestirmiş alalım da alalım terennümleriyle vedalaştık kalabalık aileyle...Sonra nehrin karşı kıyısında otoyolun tam da kenarında 5 litrelik pet su şişelerine doldurulmuş sütleri satmaya çalışan sarışın yakışıklı abi kardeşin yanına ilişmiş puf puf tüylü tekir yavruya merhaba demeden olmaz dedik,komşu çay bahçesinde de çaylar bizi beklemekteymiş meğer...Çocukların evinde besledikeri ineklerinin sütüymüş onlar...Alanı da varmış...Ondan beklemedeymişler...Tekir oyuncu yavru çok durmadı kucakta,Leyloş da daddy dedi baktık bizimkiler kurulmuşlar bile masalarına...Doğal bir bahçe...Kocaman...Hani bağımsız festival filmlerinde minik minik rengarenk ışıkların yanyana asılı olduğu tavernavari yemyeşil bahçeler vardır ya,kızla oğlanın en sonunda evlendikleri,herkesin mutlu olduğu...İşte o filmlerden düşmüş  sanki bu bahçe...Sahibinin oğlu da İngiliz bi kızla nişamlıymış,amca bizimle tanışınca hemen oğlunu gönderdi yanımıza öyle samimi,içten...Onlar havadan,sudan ve ecnebilerden bahsederken ben iki yavrumu alıp,gözüm iki bebeğiyle güreş yapan kedide,hamağa kurulmuşum,hamak da ıhlamur ağacının altında...Mutluluktan ağla yani...Kimilerine göre tabii...Bi taraftan da burnuma taze nane rayihaları ilişmekte hamak sallanıp oraya buraya sürtündükçe...
İnanılır gibi değil...

İlk kez Çengelköy deki ev sahibimizden  duymuştum,ateş böcekleri var bahçede bakın,unutmayın,eşim bana gösterdiğinde büyülenmiştim diye anlatmıştı gözlerinin içi parlayarak...O günden sonra Haziran gelse de izlesek diye gün saymıştık...Bir de Zeytin in de bizimle balkondan  koruluğu izlerken dayanamayıp atlayıp birkaç tanesini avladığını unutamıyoruz bir türlü...
Çocukluğumda babam göstermişti çadır kampında ama hayal meyal hafızamda kalanlar...Sanki nefes aldıkça şişen kocaman göbekli bi böcek aklımda o yıllardan...
Kızımın minik elleri arasına yine öyle yanar söner göbekli bi ateş böceği bıraktı babası,dikkat edip sıkıştırmamasını salık vererek...Sonra karanlık koruluğa doğru sürükledi adımlarımız bizi bu kez maaile..

İşte...Oradalar...Rüya gibi bişey bu...Sihirli bi ormanın kapı aralığında daveti bekliyor gibi hissediyor insan...Sanki biraz sonra çok güzel bişey olucak...

Nefis bi görsel şölen...

Ne olur Haziranın sonlarına yaklaşmadan bi koruluk,uzunca otların olduğu bir alan ya da park bulun ve veda etmeden selamlayın onları...Uzun zamandır görmediyseniz değiyor gerçekten izlerini sürmeye...Yok eğer hayatınızda hiç görmediyseniz ne olur bi yolunu bulun,görün...

Dayanılmaz güzellikte ateş böcekleri...









18 Haziran 2013 Salı

GEZİ yazısı


  Bi sabah her sabahki gibi uyandık,çok değil bir iki hafta önce...
  Kuş cıvıltıları ilişmekteydi  kulaklarımıza...Derken başka sesler karıştı,gidip görmek isteyeni çok oldu canına kıyılacak ağaçların.Toplaşılıp gidilme de değil,duyanı geldi..Bakıldı ki iş ciddi..Öyle böyle değil sahiden gidiyor elden hemen herkesin bir anısının olduğu park...
  Bi kısmı gelinliğinin eteklerini sürüyerek geçmiş,bi kısmı yorgunluk atıp bi bardak çay içmeye uğramış,bi kısmı da benim gibi, belki  de bir daha  dünya gözüyle hiç göremeyeceği çok sevdiği birine orada  elveda demiş pek çok arkadaşımla, hepiniz gibi ortak anılarımızın olduğu o parkta...

 Koyverip olan biteni  oraya, dönmeye  içleri elvermedi,orada o 'konuşamayan ' ların dili olarak,yeşilden yana kalmak istediler haliyle...''Bizim de fikirlerimiz var..Bizim de söyleyeceklerimiz var...Başkası gibi algılanmak istemiyoruz,bizi de duy!!!'' demek istediler bir de, hepimiz için...Oraya gidemeyip kalbi orada olanlar adına da ...

OLAN OLDU !!!

Karıştı herşey,her ses buna ... Sonra ansızın başka renkler süzüldü içeri usulca,diyemediklerini demek istediler bu kez bambaşka niyette olanlar onlar üzerinden..Her kafadan bir ses çıkıyordu..Ama duymak için eğildiğinde insan, bu kez başka seslerdi çınlayan kulaklarda, başkalaşmıştı dava...

Sonra hayatımızda hiç olmadığımız kadar ''online''olduk,ve ben  hayatımda ilk kez yaşadım bu kederi... Sosyalleşmek adına paylaşımda bulunduğumuz sitelerdeki  güruh birbirine girmişti zira...
 ...

Birini yaşamıma alırken örtülerle mi bezeli,orasından burasından halkalar mı sallanmakta,yoksa resimlerle mi kaplı  her bir yanı bakmam ki,ruhuma duyumsattıklarındandır onu içeri buyur edişim...Bedenindeki çul çaput,yazı çizi,resim,halka değil.
Herkesi anlamaya çalışırken içim şişti ,ama ötekileştirmemeye özen gösterdim kah yazarken,kah okurken,   kah bi başkasını dinlerken, hem sonra yazılanları okumak,izlemek,bizzat orada olamayan için öyle zordu ki,bilemiyordun bi yerden sonra hangisi doğru hangisi yanlış...Yalan ve gerçek arası biyerde,evet evet ARAF ta gezinmedeydik nicedir çoğumuz çaresizlik içinde ...

...

BARIŞ iken alt metni olup bitenin temelinde...SEVGİ...BİRLİK...BERABERLİK...

Baktım herkes birbirini siliyor arkadaşlıktan,takibi bırakıyor ''Artık ne işim olur ki benim senle ''diyerek...

Hani birbirimizin sesine kulak vericektik ?

Ama onlar neler yaptılar....

Hani ''onlar'' ve ''biz '' olmayacaktı adı...HEPİMİZ olacaktı ?

...

Tam '' Böyle zulüm olur mu arkadaş,emir kulu diyorsun,baksana nasıl da asılmış saçına kızın,bu mudur emir kulu olmak,ölümüne kovalarken hiç de öyle görünmüyor '' diyen iç sesine kulak veriyor insan, sonra ''Yahu polisi çekmeyin artık yeter...Biz de insanız!!!'' diye ağlayan bi polisin videosunu izlerken çaresizliğine üzülüyor,ve ansızın yüzüne  biber gazı dayamış var gücüyle sıkan polise ''sen şehit olsan ben ağlardım '' deyiveren kızı duyunca  oracıkta gözlerinin dolduğunu farkediyor,kalbinin ezildiğini...

İNSANız hepimiz..Ve bizi güzellik kurtarmalı...Başka bir insanı SEVMEKle başlasın yeniden herşey diye tıpkı o güzel şiirde olduğu gibi...

Ama haksızlığa uğradığını,anlaşılmadığını,acı çektiğini söyleyenlerden bazıları  ''öteki '' üzerinden atıp tutarak tatmin etti kendini sonra...Aşağılayarak ''ötekini '' kapanacaktı sanki  açık ve sızım sızım szılayan yaralar...''Öteki''nin başına eş değer birşeyler geldğinde sanki alınacaktı olanların öcü...

Kalbim ağrıyor artık YETER...
Kalbim ağrıyor ,kırk yıldır aramıza politik bi söylemi sokmadan gül gibi geçinip gittiğim,içimdeki yerini hiç değiştirmediğim,pamuklar içinde baktığım dostluklarımın - kim bilir nasıl gaza gelinerek birkaç saniyede  aşağı kalmayalım  ivediliğinde RT edilmiş ya da çiziktirilmiş paylaşımlarını kederle okurken-  ne olursa olsun örselenmemesini dilerken ...

''Ben onun gibi düşünmüyorum diye acaba beni silmiş midir?'' vesvesesine kulak vermek beni kendimden utandırdı bu sabah...

Kendimi gül gibi geçinip giden, artık kardeş olmuş azınlık ve Türk beraber  yaşayan mahallenin olaylar karışınca kederlenen yaşlı teyzesi gibi hissettim...

Neden çokrenkli olamıyoruz?İlla bir midir yol?

Herkes gitmek istediği yerden gitsin, ama  en sonunda ortada buluşup el ele tutuşalım yine?

Olmaz mı öyle?