23 Kasım 2013 Cumartesi

beyaz bavul



Güzel ve ferah bi his...
Beni daha da enerjik yapan, durmadan hayal kurduran...
Sürekli bi " iyi ki yaptım " söyleminin, devinimlerimin arasında hiç durmadan  altyazı olarak geçip durduğu...

Bavulumu diyorum yahu...Beyaz bavulumu diyorum, iyi ki çıkardım ortaya :)
Şu bavulu nasıl mı çıkardım, durun anlatayım:

Hani şu kıvrıla büküle, beni düşünceden düşünceye salan orman yolum var ya, bi gün okuldan geliyorum bir de baktım duvarları gökyüzüne kadar uzanan, içindeki güzellikleri nar gibi saklayan o kocaman evlerin; o yüksek duvarları gördüğüm andan itibaren kendisini de içindekileri de hep merak ededurduğum evlerden birinin önünden geçerken kapısının önüne bırakılmış - ilk bakışta neredeyse 40lı yıllara ait gibi görünen-  tahta beyaz bi bavul gördüm.
Hızla miniğime kavuşma arzum bir anda uçup gitti. Bavulun önünde öylece kala kaldım. Yıllar yılı kaldığı evden çöpe doğru uzanan kısacık yolda belki de son zamanlarıydı artık bavulun. Belliydi. Aralık ağzından dışarı haki yeşili ve bej rengi çizgili bir eski moda pantolon askısıyla  çok sevdiğim kesekağıdı renkli büyük zarflardan biri görünüyordu.
Elimi sahiden mi uzattım, yoksa hayal gücümün bana oyunu muydu bu, fark edemeyince  korkup tekrar yürümeye koyuldum. Attığım her adımda kalbim bavulla birlikte  kaldı...Öyle kuvvetli bi arzu duydum ki oradaki muhtemel mektuplara, eski fotoğraflara, belki neredeyse üzerinden  bir ömür geçtiğinden sessizliğe bürünmüş, kanıksanmış bi aşk hikayesine tanık olmak için...

Yapamadım.

Çocukluğumda, -belki de yeniyetmeliğimde mi demeliyim-  kuzenlerle dedemin evinde  buluştuğumuzda, küçük odadaki divanın altında böyle bavullar bulurduk sapsarı kurak yaz öğleden sonraları...Nasıl büyük keyif duyardık; aile eşrafının tozlu hatıralarına tanık olmaktan, bazen bilmediğimiz belki önemsiz ama o zaman için  nasılda kıymetli ayrıntıları öğrenmekten, annelerimizin  hiç görmediğimiz çocukluk fotoğraflarına rastlamaktan...
Belki de bu yüzden hiç yapmadığım o " başkasının  eşyalarını karıştırma" aslında çocukluğumun        " yatak altı düzenleme seremonileri "  kadar masum  bir başka duyguyla karıştırılmıştı tarafımdan itina ile...

O günden sonra çok geçmedi, şu duvarlarımı boyama işlerimle ilgili  güzel gelişmeler oldu. Ben de bu keyifli uğraş için de yer yapayım bari dedim...
Adını hiç düşünmeden " beyaz bavul " koydum.

İçinden güzel şeyler çıkması temennimi gerçekleştirebilmek için elbet.


http://beyazbavul.blogspot.com/2013/11/duvarlarm.html



14 Kasım 2013 Perşembe

leyla'ya...




* Üç gün önce düşünülüp, eften püften yoğunluklarımdan ancak  bugün kaleme alınabilmiştir.

Bir tepeden aşağı doğru yürürken insan pek çok şeyi idrak edebilir elbet. Mevsimin değiştiğini mesela...Zamanın nasıl da su gibi aktığını...
Bugün orman yolundan, elektrik tellerinin üzerinde birbirleriyle hiç tanışmıyormuş gibi umursamaz görünseler de yan yana sıkış tepiş dizilmiş, vurdukça eli, kolu, yüzü acıtan yağmurdan aynı ölçüde nasibini almış ve soğuk havayı geçirmemek için itinayla  didik didik olmuş bir örnek tüyleriyle adını bilmediğim tembel ama ötüşken kuşların şarkıları eşliğinde kafamdakileri yerlere döküp saçmamaya özen göstererek yürürken ağaçların tepelerinin dolabımda -çoğu zaman- pişirmeye geç kaldığım için sararan brokolilerime benzediğini görünce gülümsedim. Değişimi onlara baktıkça görebildiğim  için severim meşe ormanlarını.
Çalılıkların yanından geçerken içlerindeki rutubet kokusunu içime çektim, uzaklardan gelen ot yanığı kokusu ilişti burnuma sonra...
Evime dönerken grinin en kurşuni tonuyla gökyüzü yere nasıl da yakındı ve içim kederleniyordu böyle yürürken...

Gri ve soğuk...Bir arada nasıl da kasvetli...

Kış bu...

Sonra kapımı açar açmaz tarçın kokulu bir sıcaklık sardı her yanımı...Nasıl kırmızı anlatamam :) Biraz da sarı evet! Çünkü sarı onun favori rengi...Ve bugün onun doğum günü!


Leyla'm,küçücük kızım  Khalil Gibran'ın dediğince  bize emanet edildiği günden bu yana büyüyormuş gözümüzün önünde de haberimiz yokmuş...
" Hani nası ................yapmıştık ya anne! Ne güzeldi dimi?" formatındaki cümleleriyle her defasında yeniden alevlenen kimi zaman sancılı, kimi zaman öfkeli, ölesiye yorgun kimi zaman ama  o koca "h  a  y  a  t  ı "  mutluluk, tatmin, minnet ve huzurun yanında tarif edilemez bir sevgiyle doldurmaya başlı başına yeten bir duyguyu getirip önünüze koyuveren o küçücük kalp...Yanında da  promosyon olarak A Ş K!

:)

Kırmızı ve tarçın kokusu...Bir arada nasıl güzel anlatamam...
Yaz gibi işte bu da...Ve insan ancak bişeye karşı duyduğu aşkla hissedebilir bunu..
Sevdiğimiz adamların aşklarından gayrı, aşkı bambaşka bir boyutuyla iliklerimize kadar hissettirecek evlatlarımız da varsa, durup biraz düşünmeli.

...

Buyrun, başka bir arzunuz?