22 Ağustos 2013 Perşembe

GÖLYAZI KÖYÜ



Bu sabah saat altıya geliyordu yola çıktığımızda...Önce Gorukleden diplomamı almıştım bilindiği üzere.Sonra rotamızı Karacabey yolu üzerindeki Gölyazı Köyüne çevirdik kahvaltıdan sonra.

En son sanırım üniversite orkestrasıyla Buca ya konser vermeye giderken görmüştüm burayı uzaktan,yine bir gün doğmaktaydı...Kızıllar pembeler maviler arasından birazdan başını uzatacak olan güneşin fonunda sisler arasından puslu ama büyülü bir kayıp ada gibiydi Gölyazı...

Sonra hatırladım da hep gün doğarken gördüm uzaktan onu.Hep gitmek istedim,hiç gidemedim. Başka başka yerlere uzanan yolculuklar esnasında görmüştüm ama bu kez onaydı uzanan yolum.
Sıkı sıkıya tembihlediler, aman kaçırmayın  sağa dönüşü ,uzar gider sonra yolunuz!
Gölyazı tabelasını görünce sevinçle kıvrılıyoruz sağa...Sonra yolun altından geçerek iki yanı  incir  ve zeytin ağaçlarıyla kaplı o güzel yolun keyfini çıkarıyoruz.
Gölyazı köyü Uluabat gölünde yeralan bir köprüyle anakaraya bağlı bir adaköy aslında köprüyü saymazsak.

Yol bitince karşıda minicik bir köprü ve köy kahvesi karşılıyor bizi.

Gölün kenarındaysa balıkçılar ağlarını yıkamakta uzun mu uzun çizmeleriyle..
Bu kez tam öğlen sıcağı.Kıyamıyorum çocuklara.Aslında hiç akıl karı da değil ama gölgede bırakır onları şöyle bir tur atarım diye düşünüyorum.J yi köy kahvesine doğru iteliyorum :) ama nafile! Bolllca güneşyağı sürünüp, zaten pusette uyuyan epey korunaklı Teo yu da aldığımızı gibi zıplaya koşa ilerleyen Leylaya yetişmeye çalışıyoruz.
Etrafta hep ellerinde tepsilerle  oraya buraya yemiş taşıyan ferace dendiğini bildiğim siyah  yere kadar uzun robadan ince bir pardesü ve başlarında yemenileriyle kadınlar ...Buranın inciri meşhurmuş,onları kasalara istifleyip sayarken bazıları da gelen arabalara yüklüyor.
Gülümsüyorlar bizi gördükçe etraflarında.Onlardan başka da şimdiik etrafta kimse yok.Aklı olan gölgede ya da evlerinden zaten çıkmamış...
Acelemiz var,yolumuz öyle uzun ki, her şeyi görmek isterken hiçbir şeyi görememekten korkuyorum.Daracık sokaklarda,eski mi eski evlerin arasında dolaşırken ben bir taraftan fotoğraf çekmeye çalışıyorum,J kah minicik bir kedi yavrusu bulmuş sıkıştıran Leylaya sahip çıkıyor,kah  fotoğraf çekerken tutmayı bıraktığım Teonun pusetini yokuş yollarda kaymasın diye  sıkı sıkı tutuyor.






Su almak için uğradığımız köy bakkalında mola verince gayri ihtiyari başım yukarı kalkıyor suyumu içerken.

O da ne?

Eski evin bacasının üzerinde devasa bir kuş yuvası!Hatırladım ben bu yuvayı, leylek yuvası bu.Sevinçle gösteriyorum J ye ve Leylaya.






Ben hayran hayran izlerken yuvayı J nin dürtmesiyle onun gösterdiği tarafa bakıyorum.Başka bir yuva ve içinde bir de leylek oturuyor bu kez! Çocuk gibi seviniyoruz.Evler de çoğu zaman tek katlı olduklarından, onlara öyle yakınız gibi geliyor ki,evleri bir tarafa bırakıp bu kez etrafta aslında onlarcası bulunan yuvaları odak noktamız yapıyoruz.










 Gülüyorlar, sevinçle yuvaları ve leylekleri izleyen,sıcakta hızlı hızlı bir o yana bir  buyana koşturan komik aileyi görünce kazara dışarı çıkmış  köylüler.Biz de onlara gülümsüyoruz.

Susamış leylekler.Ağızları açık hemen hepsinin.

Uzun mu uzun gagaları,bembeyaz tüyleri,çekik kara gözleri beni çok duygulandırıyor.

'' Ben hayatımda ilk kez görüyorum hayvanat bahçeleri dışında doğal ortamında bir leyleği'' diyor J.
O an ne kadar da şanslı bir çocukluk geçirdiğimi hatırlıyorum.Köyde görürdük leylekleri ve dedem komik bir de mani söylerdi onlara tarlalarda rastladığımızda.

Nasıldı?


leylek leylek havada
yumurtası tavada
...




Nazenin bir göl köyünün, yakın zamanda veda edecek hüzünlü bekçilerine elveda deyip yine dolaşmaya başlıyoruz  evlerin aralarında...Nasıl da eski bazıları.Tam olarak bir köy burası.İlerde köprüden geçince Ağlayan Çınar civarında  bazı turistik satışlar gerçekleşse de doğal bir köy burası.Turistik biryer  değil.İyi ki de değil. O doğallığı çok seviyoruz biz.Rastadığımız hemen herkes çocuklara, bize  ısrarla incir ikram ediyor.Öyle tatlılar ki...








Derken kireç badanalı eski mi eski bir evin daracık minicik camında, masmavi ,çakmak çakmak ama en az 80 yaşında bir çift gözle karşılaşıyoruz...



Acaba kızar mı bize şimdi evine bu denli yaklaştığımız için diye tedirgin bir his belirmedeyken içimizde,bir taraftan da  yürümeye başladığımızdan evin kapısına gelmiş bulunuyoruz.Ardına kadar açık kapıdan evin güünışığı alamadığından nispeten karanlık,koyu gölgeli ayvanını görüyoruz.Omuz hizzasında bir kat ile ikiye ayrılmış ev,alt kat bodrum kat gibi,mahzen gibi...Orada, o karanlıkların içinde oturuyor işte, tümden dişsiz ağzıyla sevinç içinde gülümsüyor şimdi bize...
Biz de ona karşılık veriyoruz,selamlıyoruz onu.Resmiyeymiş ismi...Nerden geldiğimizi,çocukların yaşlarını,isimlerini soruyor,ısrarla bir torba yemiş veriyor ve dua ederek kınalı elleriyle uğurluyor bizi...


Resmiye nineyi çok seviyoruz...



Sıra sıra evler ve önlerinde kimi pırıl boyalı büyücek, kimi köhne türlü türlü kayıkların dizili olduğu sahile kıvrılıyoruz.Orada da birkaç fotoğraftan sonra ayrılma vakti geliyor.









 


Gölün kıyısında zeytin ağaçları var suyun içinde de..Öyle güzel 
                                                    görünüyorlar  ki  izlemeye doyamıyoruz...


Bu  korkuluk kimi neden korkutmak için acaba gölün orta yerinde diye düşünürken, ağ atan balıkçıların  ağdaki balıklarını yemeye gelen kuşlara yapılmış olsa gerek diye düşünüyoruz sonra ...









Bu küçücük balıkçı köyünü gördüğümüz için mutlu ayrılıyoruz.İyi ki gelmişiz.Yıllardan sonra yeniden Bursanın içlerine doğru kısa bir an için kaybolmak üzere yola koyuluyoruz ...









3 yorum:

  1. Byıldıııım Resmiye nineye...Neler görmüş geçirmiş kimbilir o küçücük evinde,o masal gibi köyde?Resimlerde çok hoş..Sayenizde bizde sizinle geziyoruz,teşekkürler canım ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah Busracimm yazamadim ne cok gecti ustunden...Birkac kez yazdim cevap sana ama teknik bir konudan basaramayinca kaldi oyle...
      Resmiye nine degil mi...Evet ...ayni seyleri dusunduk biz de...Keske gorebilseydin o minicikkkk penceresinden gorunen gozleri sanki dunyayi gezmis dolasmis birinin bilgeliginde ve ayni zamanda da bir cocuk safligindaydi...
      Bir dusundum sonra,deniz gorunmuyo amaa diyerek agaclari pencere manzarasinin onunden kestirnleri...yanlara acilan camdan yekpare devvv gibi kapilari acip pufurdetirken bir taraftan da pofffffff canim sikildi yaaaaa diyenleri ...

      dusundum...

      :I

      Sil
    2. hacı annem o benim sağ hala ama sizi söledim hatırladı bekliyor gene

      Sil