30 Nisan 2013 Salı

ÇİLEK -miş gibi...


Bir arkadaşımın ninesi her sene bir meyvenin sezon açılışını yaparken,
'' Allahım, n'olur seneye de yiyeyim '' diye dua eder öyle yermiş... :)  Bunu duyduğumda çok gülmüştüm...

Bu senenin ilk çileğini  almış,özenle tabağıma koymuş tam ağzıma atacakken o nine geldi aklıma, bilmem çocuklardan sonra bilinçaltımda ufaktan gelişen uzun  yaşama kaygısı ,bilmem çileği özlemiş olmanın verdiği  bir baştan çıkmışlık duygusuyla ben de deyiverdim ''Allahım n'olur seneye de yiyeyim! ''

Her yıl-ayıptır söylemesi damağıma da güvenirim hani- özellikle sezon açılışını yaparken bir meyvenin, çocukluğumun tadını alacağım umuduyla ağzım kamaşıp yedikten sonra da  hüsranla popomun üstüne oturmaktan, o eski tadı alamamaktan usandım artık..
Yediğim herşey sanal ortamda '' -mış gibi üretim'' sanki...Görüntü muhteşem çoğu zaman ama, tat yok!
 Artık doğal üretim pek az olduğundan, yok efendim turfandaymış, seraymış, fenni gübreymiş düşünmeye başladığım zaman çıldırayazıp '' E ne yicez biz????'' e kadar geldiğim gerek monologlar, gerek uygun bi arkadaş bulup geçmiş yadedilerek yapılan çıkarımlar bir yana,çocukluğumun ''dedemin bahçesi kreasyonu'' dışında, otuzlu yaşlarımda ilk kez kendi yetiştirdiğimiz organik ürünlerde de aynı şeyi hissedince ( evet azzzııcıkkk fark var ama) bi uzay gemisi yapıp kaçmak geldi  içimden,  kakalarını yaparak yuvayı kirleten yavru kuşların ''Annecim başka bi yuvaya geçelim,bu yuva kakalı '' demeleri misali...

Üzerine bir de yedirilmesi içirilmesi gereken bir bebesi  olunca (halihazırda arkadan gelen 2 nümeronun  manevi baskısı da cabası ) insan ister istemez bu saçma döngüyü yaşıyor...

Ne yaptık biz dünyaya ?...

Neden bu hale geldi herşey ? 

Ve en kötüsü nasıl da alışıyoruz aslında yavaş yavaş bu yavanlığa...

Çocukken Pazar sabahları babaannemin elinden tutar,sıcak bastırmadan serin serin ekşi peynir kokan pazarda,'' buuuuuz giiibiii soooouuk suudan içeeeeenn!'' diye hep aynı tonda bağırarak yıllarca su satan sucu çocuğun sesi fonunda Çanakkale domatesi aramaya giderdik.Öyle ilk karşımıza çıkan tezgahtan değil!Sabahın köründe sessiz bir toptancı halinde dolaşan heyecanlı  bir gurme edasında  tezgahları süze süze, hatta bazen de dokuna koklaya özenle seçerdi rahmetli sevdiği domatesleri...O domatesi kesekağıtlarına koyarlardı pazarcı amcalar da eve getirirken kucaktaki kesekağıdından yayılırdı kokusu...bayrak kırmızısı nefis domatesin lezzeti 25 yıl sonra hala dilimin ucunda, kokusu burnumda ve  her yıl biraz daha eksilen tadıyla şimdiki yediğim domates değil artık, bundan eminim! Başka birşey onlar...

Evsahibi amcaya sora sora , Gülizarı  bezdire bezdire sonunda alt bahçedeki minik tarlamıza ekim yapma zamanı geldi çattı  :)
Yarın toprakla haşır neşir olma günü,çoluk çocuk toprakla oynama , kazma, fide ekme, sulama günü...Taşındığımızdan beri fidan sayıklayan kocacığımın performansını merak ediyorum zira bahçıvandan  kürek temin etti, sulama sistemini öğrendi...Herşeyi kendi başarmak istiyor.
Dün Gülizar '' Ha bu ellerünün arasu acuk nasurlaasun, şişecee,yara gabuk bağlayacaa ki ağnayasun nasu da gıymetlü ha bu yaptuğun ettüğün...''
dediğinde yüzü gülüyordu beyimin ama, yarın akşam hali nice olur meraktayım...Bu sene çocukluğumun tatlarına niyet ettim,o güzellikte bir hasat diliyorum bize :)


ya sizin özlediğiniz tatlar ?







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder