25 Temmuz 2013 Perşembe

IŞIK HIZIYLA YAŞLANIYORUZ iyi mi? :)



Dün öğleden sonra saat 4e geliyordu ki,7 aydır sadece fotoğraflardan ve skype'tan görebildikleri küçük torunlarını kapıdan içeri girer girmez bağırlarına bastı J nin anne ve babası...

Duyguluydu sahiden de...

Hemen J yi  ve beni düşündüm.. Yıllar sonra,şu zaman zaman yüzüme bakarken şimdiden bile gidesi varmış gibi görünen cadıkız Leyla ve Yay burcu olduğundan mütevellit radikal seçimler yapacağını öngördüğüm keleş oğlan acaba bize skype'ta gösterirler mi ki  bebelerini?
Yoksa ''Vaktimiz yok hiç vallahi kendimize bile!'' mi derler...
Dünya gözüyle torunlarımızı görebilir miyiz,yoksa Yeni Zelanda ya falan mı taşınırlar,yoksa daha mı  ötelere de yüzlerini gören cennetlik olur...

Hayat çok garip.

Anne ol da anla derdi hep annem,özellikle de onu anlamadığım zamanlarda..
Şimdi,o zamanlar anlam veremediğim herşeyi bir bir yaşıyorum...

Nasıldır acaba 80 ine merdiven dayayan bir insanın iç dünyası?
Nasıl geçer bir günü sabahtan akşama,yaşarken ne düşünür?

Kucakladıklarında en küçük torunlarını neler hissettiler?

Rahmetli anneanneciğim hep koklardı bizi uzun uzun...
Haftasonu kuzen ve miniği bizdeydi,güniün en güzel zamanlarından saydığımız gecelerimizde yani ''anne vakitleri''nde,şallara sarınıp bahçede  gecekuşlarının fonunda kaynatırken hep eskilere gittik ... O hatırlattı o zaman babaannemin de gitmeden evvelki günlerinde hep gülerek etrafına bakındığını...

Ne zordur kim bilir dünya sandığından da hızlı dönerken etrafında ve sen yetişemezken sürekli değişen herşeye ''evet biliyorum herşey değişmekte ve ben gidiyorum yavaş yavaş''ı çaktırmadan  öylece bakmayı başarabilmek..

Buruşurken farkeder mi insan?
Kendine olanları sadece fotoğrafları karıştırırken mi farkeder yoksa tembel bir  yaz öğleden sonrasında seneler  seneler sonra?

Bazen korkuyorum.
Başım dönüyor, hayat bana da çok  hızlı  geliyor hepimize olduğu gibi...
İki çocuğu arka arkaya büyütmekle cebelleşmek, bir mevsimin diğerini tutmadığı bambaşka aylara,haftalara,günlere uyanmak,farketmek büyümelere böyle ışık hızında şahit olmak, hızlı hızlı ilk '' aggu  '' lara,ilk adımlara,sonra okula gitmelere,ve sonra aniden yine '' aggu ''lara,adımlara...
Derken farkediyorum daha hızlı ama hep aynı çizgide hayatlarını yaşayıp değişmeyen,aynı işlerde çalışıp aynı şeyleri yapan boş zamanlarında aynı kafeye giden ,aynı restoranda genelde aynı şeyleri yiyen,sayı olarak aynı olup uzun yıllar değişmeyen evlerin sakinlerini... Onlar da farkediyorlar belki aniden,evet yaşlanıyoruz ışık hızıyla,ama sanki her an tüm dinamiklerin altüst olduğu,bir günün diğerine hiç mi hiç benzemediği evlerde insan daha da çabuk farkediyor bu durumu...
Yaşlanmak hakkında en negatif cümlesi ''Hah hah haa sürekli pırt yapan ve dişlerini senin bardağına çıkaran bir dede olucam yandın sen!'' olan J geçen ay ''Gözlerimin etrafındaki kırışıklıklara bak!Yaşlanmışım ben,geçen  sene oldu bunların hepsi! '' dedi,Sadece son seneyi umarsızca suçlayarak :)
Ama ilk mezun ettiğim öğrencilerimden birinin ikinci bebeğini dünyaya getirdiğini öğrendiğim günlere denk gelen bu cümle beni biraz depresyona  itti bile...

:)

Çok derinlere dalıp melankolik olmadan bitirmeli bu yazıyı diye toparlayayım,umarım iyi bir tatil olur dileğiyle de  bitireyim isterim...
Birlikte yaşamaya alışık olmadığımızdan tam giderken ancak birbirimizin rutinlerine karşılıklı ayak uydurmaya başladığımız ve her seferinde 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramında tanış olmuş  çocuklar gibi birbirimizden ayrıldığımız sevimli yaşlılarımızı umarım mutlu mesut evlerine gönderebilirizbu tatilde de ...
Zira geçtiğimiz Türkiye tatillerinden birinde kendi halimize çok fena daldığımızı anladığımız bir anda onları sıkılmak şöyle dursun ,Digitürkün müzik kanallarından birinde evvelce çıkan akvaryumdan birer balık seçmiş '' Seninkine bak mavi balığı hiç rahat bırakmıyor,çok edepsiz! '' ''Sen asıl seninkine bak girdi  o deliğe çıkmak bilmiyor,ne var o delikte anlamadım.'' diye birbirleriyle atışırken yakalamıştık.

İyi haftasonları.






 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder