Leyloş u yorgun argın uyutmuşuz ( kendi yatağında olmakla beraber dummy( sevgili emziği) e e e (battaniyesi) ve süt (biberon içi formül süt) vazgeçilmez üçlüsünün yanında, gününü nasıl geçirdiğiyle alakalı olarak bazen sadece babayı, bazen sadece beni, bazen neye gıcık yapıyorsa artık ikimizi birden nöbete diktiği uykuya geçiş hallerinden sonuncusuydu..ikimiz birden mahsur kalmış hatta sıcağın verdiği rehavetle uyuklamıştık bile (bilenler bilir:en güzel uyku uyuturken olur...)
Ben insan icadı hiç bir şeyin üzerinde rahat edemezken de olsa, günü hayırlısıyla bitirdiğimiz için uzandığım yerden doğrulup J ye bakıyorum : uyukluyor o da ..
Seslenmeme gerek kalmadan gözünü açınca birbirimize ve Leyla ya bakıp gülümsüyoruz..Derken gün sonu üşengeçliğinden olsa gerek bir sure daha küçük kızımızın dağınık ve neşeli odasındaki oyuncaklara takılıyor gözümüz ikimizin de...
" Oyuncaklarla ilgili ne düşünüyorsun?" diye soruyorum..
" Ne düşünücem tabii ki << Toy Story >>ye inanıyorum" diyor gülümseyerek..
"Gerçekten mi?" diyorum sevinçle."Ben de çocukluğumdan beri böyle olduğuna inandırmak istemişimdir kendimi..Yani ben uyurken onların kendi aralarında eğlendiklerini..Gerçek olmasa da diğerinden daha eğlenceli değil mi böylesi?"
Daha fazla üzerine bir şey söylemiyoruz sanırım o gün..Ama o haftalarda ingiltere ye eşimin ailesini ziyarete gittiğimizde, puslu ama ilik bir yaz sonu sabahı, bahçeye inen merdivenlerde oturmuş laftan anlamayıp sabahın 7 sinde ayağa dikilip peşinden beni de sürüklemiş cadı kızımla :) ev ahalisinin uyanmasını beklerken, J eli kolu dolu çıkageliyor garajın bahçeye açılan minik kapısından neşeyle...Elindekileri keyif ve saklayamadığı bir gururla ayaklarımızın önüne yayarken bir taraftan da anlatıyor:
" Bunu sınıfimı geçince almışlardı...Bu da benim ilk kovboyum...Aaaaa bunu kaybettiğimi düşünmüştüm,bunlar Actionmanlerim...şu kocaman şey de savaş tankı, içine bütün askerler sığıyor biliyor musun?"
J sanki 40 lı yaşlarının başlarında koskoca bir adam; hatta baba değil de, oyun oynamaya gelmiş arkadaşına oyuncaklarını gururla takdim eden küçük bir çocuk şimdi :)
Her birini elime alip inceledigimde fotograflardan tanidigim cocuklugu; piril piril kumral saclari, kocaman açılmış yeşil gözleri ve çilli , sevimli yüzüyle karşımda duruyor...
Kovboyunun boynuna dolanmış (bilenler bilir şerif Woody nin kini hatırlatan) kırmızı fuları, eline tutuşturduğu tabancası, tankının içinde sanki hala J nin gelip görev yerlerini söylemelerini bekleyen minik askerleri görünce,hatta daha irice (o komutanlarıydı herhalde)olanın montunun cebinde kim bilir neler düşünerek minik elleriyle yerlestirdiği minyatür bombaları ( konsept savaş malzemeleri gibi itici bir kulvardan da olsa)bulunca tutamıyorum o an gözyaşlarımı..Çok değerli geliyor o an elimde tuttuğum şey..Geçmişin hem de ne kanlı canlı ;ne anlamlı kanıtları...
Oyuncaklarımız...Bizi biz yapan en değerli hazinelerimiz galiba çocukluğumuza damgalarını vuran..O sabah kahvaltıda çocukluk anılarıyla bezenmiş oyuncak hikayelerini dinliyoruz J den..Birden, aralarından seçtiklerini Türkiye ye getirme fikri çıkıyor ortaya..Eve döner dönmez de ilk aliş verişlerimizden birinde Leyloş un film arşivinde yer alıyor Toy Story..
Şimdi çocukların odalarında, geçmişimizin en değerli parçalarından, kadim dostlarımızdan oluşan köşeyi onlara emanet etmeye hazırlanıyoruz bu günlerde.. gözü gibi bakmaları, baktıkça küçük anneyle, sevimli çocuk babalarını hatırlamaları için... Herkesin bir Toy Story si var...
Seninkini düşündün mü hiç?