Narin ayaklarını,tombul beyaz bacaklarını pek bir tembel alıştıran anası herşeyi vaktiyle bekliyordu,acelesi yoktu da bizim oğlan sonunda özgürlük ilan etti,bayrak açtı,duvara dayalı üçlü koltuğa dayadığı sırtını boşlukta şöyle bir dalgalandırdı ilkin,gitti geldi,sonra da hep yapıyormuş gibi uzattı minik ayacığını öne,sonra diğerini :) sonra yine öbürünü...
Düştü ansızın! O attığı 5 adımın geçmişinde sevincinden tutturduğu türkü de poposunun üstüne düşünce banyo ördeği gibi ses çıkarmasın mı ani ve kısacık?
:)
Kızdı bizimki.."hüüü?" diye söylenecek oldu, "Tamam ben burdayım, hadi bi daha" dedim, gülümseyerek ve ışıldayarak çabucak kalktı...
Sonra yine düştü,hemen kaltı yine,düşe kalka - uğraşa didine başladı yürümeye...
Fazla da değil 2 yıl önce yine böyle bir sabah şahit olmuştuk kızımızın yürümesine...İnsan telaş içinde geçirirken günleri, haftaları, seneleri, ayrıntıları ne çabuk kaçırıyor.
Yürüyebilmek öyle güzel ki! Bağımsızlığın ilk bayrağı..."Artık nereye istersem oraya gidebilirim"in muhteşem özgüveni...Yürüyebilen bir bebeğin gözleri öyle ışıl ışıl ki insan şaşırmadan edemiyor
Aslında ne denli güçlüyüz o küçücük et parçasıyken ve canla başla tutunmaya uğraşırken ana rahmine...
Ne denli güçlüyüz konuşamazken ama her istediğimizi ifade ederken...
Ne denli güçlüyüz 1 yıl hiç yürümemişken, sonra ansızın hep yürüyormuşçasına adımlarken dünyayı...
Cevher içimizde doğmuşken, sonradan yitirmiş gibi hissettiren de ne ola ki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder